Yeni Asya Camiası’nın, gücünü Kur’ân, Sünnet ve Risale-i Nur’dan alan, şirket-i maneviye düsturu ile takarrur eden, şahıslara değil istişareye dayanan, bir Şahs-ı Manevî’si vardır.
Camiada asıl olan ihlâs, uhuvvet, tesanüt, sebat ve metanetle iman ve Kur’ân hizmeti yapmaktır. Bunu yaparken de, Şahs-ı Manevî’nin tecelli ettiği meşveretlere ve onların aldığı kararlara saygı ile uymak, gazete ve neşriyatımıza sahip çıkmaktır. Hizmet seyrinde hatalar ve aksaklıklar olması durumunda bu durumu, meşveret zeminlerinde nazikâne, nezihane ve kavl-i leyyinle, yapıcı bir üslûpla dile getirmek ve çözüm yolunu göstermektir.
Ne var ki bir buz parçası hükmündeki enaniyetini Şahs-ı Manevî’nin havuzunda eritemeyen bazıları, akıllarıyla hazmedemedikleri istişare kararlarını, bazı dâvâ arkadaşlarını, gazete ve neşriyatı meşveret zeminleri yerine, uluorta yerlerde veya sosyal medyada, ya da Whatsapp gruplarında gelişigüzel bir tarzda isim vererek eleştirme yoluna gitmektedirler.
Söz ve tavırlarıyla Nur Talebeleri arasında uhuvvet ve tesanüdün bozulmasına, hizmette şevk ve gayretlerin bozulmasına sebep olmak vebali ağır, manevî mesuliyeti olan bir iştir.
Hatıralarda geçtiğine göre Aziz Üstadımız ve Zübeyir Ağabeyimiz, daire içinde uhuvvet ve tesanüdü bozarak, hizmete zarar verenlerden çok rahatsız olmuşlardır.
Ne yazık ki bu şekilde davranmaya devam edenlerin bir kısmı, daha sonra Camiada kıymetlerinin bilinmediğini, taleplerinin dikkate alınmadığını, dolayısıyla orada kalmanın bir faydası olmadığını düşünerek daireyi terk ederler ve muhalefet safına geçerler. Geçmişte bu şekilde Camiadan savrulmuş, çok sayıda temayüz etmiş kişiler vardır.
Çok iyi bilinen, burada ismini vermek istemediğimiz bu kişiler, daire içindeyken ihlâslı ve başarılı hizmetleriyle temayüz etmişlerdi.
Kendileri olmadan hizmetin devam edemeyeceğini, gazetenin ayakta kalamayacağını zannediyorlardı. Sonra Allah’ın yardımı, Üstad Hazreleri’nin himmeti ve Şahs-ı Manevî’nin kera-metiyle onların boşluğu dolduruldu. Hizmet kervanı tökezlemeden yoluna devam etti.
Dairenin dışına savrulan gayr-i memnunlar, orada gördükleri kabul ve teveccühü başka yerlerde görmek istediler, ama başarılı olamadılar. Bir kısmı kendi isimleriyle müsemma bir grup oluştururken, bir kısmı Nur Mesleği’nin zıddında hareket eden siyasî cereyanlara, diğer bir kısmı diğer dinî gruplara intisap etti. Bir kısmı da yıldızı sönerek kendi kabuğuna çekildi. Onların, bilerek veya bilmeyerek bu hareketleri zındıka hesabına geçtiği kesindir.
Son söz: Sadık bir Nur Talebesi, Üstada ve Risale-i Nur’a sadâkat gösterdiği gibi, içinde hizmet yaptığı camiasının birlik ve beraberliğine, dâvâ arkadaşları arasında uhuvvet ve tesanüdün tesis ve pekişmesine azamî derecede katkı yapmaya çalışır. Aklıyla telif edemediği hususlar varsa, bunları uygun meşveret zeminlerinde veya ilgili kişilere bizzat ulaşarak işin hakikatini öğrenmeye çalışır.
Cenab-ı Hak bizleri ihlâs, uhuvvet, tesanüt, istikamet ve Risale-i Nur’un meslek, meşrep ve Şahs-ı Manevî’inden ayırmasın. Amin.