AKP’nin “Büyük millet, büyük güç; hedef 2023” parolasıyla gerçekleştirilen 2012 büyük kongresinde Erdoğan, “vizyon”unun kapsama alanını 2071’e kadar uzattı, ama verdiği mesajların satır araları ve algılanış biçimi son derece sıkıntılıydı.
Erdoğan’ın konuşması, partinin kimliği ve temel felsefesi noktasında başından beri var olan belirsizlik ve bulanıklığın hâlâ sürdüğünü gözler önüne seren yeni ipucu ve işaretler taşıyordu.
Bunun örneklerinden biri, “1920’deki Büyük Millet Meclisi ruhu ile 1923’teki kuruluş ruhunu bugüne taşıyan partiyiz” sözüydü. Oysa bu ikisi arasında derin ve kritik bir kırılma söz konusuydu.
1920’de, misyonunu tamamlamak üzere olan Osmanlı Meclis-i Meb’usanının devamı olarak toplanan BMM, istiklal mücadelemizi zafere taşıyan bir Meclisti. Ama 1923’te, o Meclistekilerin çoğu tasfiye edilip, cumhuriyetin ilânı dahi tepeden inme bir emrivaki şeklinde gerçekleşti.
Ve “cumhuriyet,” istibdad-ı mutlaka dönüştü.
Dolayısıyla, 1920 ruhunun devamı olduğunuzu söylüyorsanız, 1923’ü bu yönüyle eleştirip cumhuriyete gerçek anlamıyla sahip çıkmak zorundasınız. Bu ayrımı yapmadan “Hem o, hem o” derseniz olmaz, derin bir çelişkiye düşersiniz.
Erdoğan’ın, vaktiyle Erbakan tarafından çok kullanılan söylemi tekrarlayarak “Bizim yolumuz Sultan Alparslan’ın, Melikşah’ın, Kılıçarslan’ın, Osman Gazi’nin, Fatih Sultan Mehmet’in, Sultan Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim’in, Gazi Mustafa Kemal’in, merhum Adnan Menderes’in, merhum Turgut Özal’ın, merhum Necmettin Erbakan’ın yoludur” demesi de sorunluydu.
Özellikle M. Kemal’i, dünya görüşü itibarıyla hiçbir şekilde örtüşmediği Selçuklu ve Osmanlı sultanları ile beraber zikretmesi…
(Bu husustaki değerlendirmelerimiz için bkz. Müflis Proje: Kemalizm kitabımız, s. 108-9)
Keza AKP liderinin “Halk, Gazi Mustafa Kemal’in başlattığı, Menderes’in idamıyla yarım kalan reformların devamını istiyordu” beyanı da aynı derin çelişkiyi yansıtan bir başka ifadeydi.
Bunlar, kimilerince seslendirilen, ama reel bir dayanağı bulunmayan “M. Kemal’in asıl hedefi demokrasiydi” iddiasını Erdoğan’ın da benimseyip sahiplendiğini gösteriyorsa, bunun hiçbir şekilde aslı yoktu. Zira M. Kemal’in fikriyatında da, icraatında da bunu destekleyecek bir veri yok.
O zaman, en bariz vasıflarından biri, M. Kemal tarafından kurulmuş tek parti rejimini halkın oylarıyla bitirmek olan Menderes’i, yine M. Kemal tarafından başlatıldığı iddia edilen reformların devam ettiricisi olarak anmanın, hem şehit Başbakana saygısızlık, hem tarihi tahrif etme çabasından başka hiçbir manası ve açıklaması olamaz.