31 Mart’ta sandıktan çıkan sonucun iktidar tarafından kabul edilmemesi üzerine tartışmalı bir YSK kararıyla gündeme gelen 23 Haziran İstanbul seçimine üç gün kala, yarışçılar son ataklarını yapıyorlar.
İmamoğlu ile Yıldırım’ın karşı karşıya geldiği TV buluşmasını herkes kendi meşrebine göre yorumladı. İktidar medyası yine kendi adayını parlatıp rakibini karalamaya devam etti, ama çoktandır süren tek taraflı yayın anlayışının artık izlenmez ve okunmaz hale getirdiği TV ve gazetelerdeki yorumların toplumda ne ölçüde mâkes bulduğu, Pazar akşamı sandıklar açıldığı zaman belli olacak.
Bunlar bir tarafa, sonuç ne olursa olsun, 17 yıl aradan sonra iki rakibin ekrana çıkıp kısıtlı bir formatta da olsa tartışmasını demokrasi adına bir kazanım olarak yorumlayanlar var.
Bu aynı zamanda şimdiye kadar “tek kale” olarak işleyen seçim süreçlerine 31 Mart İstanbul sonucuyla gelip 17 yıllık rutini derinden değiştiren yeni dengenin bir tezahürü.
Bu arada, iktidar medyasının tersine, bizzat Yıldırım’ın yakın çevresinden “Kaybettik, İmamoğlu’na başkanlığı hayırlı olsun” mesajları geldiğine dair iddialar dillendiriliyor.
İşin başında 23 Haziran’a 31 Mart’tan çok daha fazla asılacağı imajı veren, cami açılışında cemaatten oy isteyip rakiplerini oy hırsızlığıyla suçlamak ve Yenikapı’da “teravih mitingi” yapmak gibi örneklerle uğurladığı Ramazan’ın ardından, seçime iki hafta kala frene, beş gün kala yine gaza basan AKP Genel Başkanının son beyanları da manidar.
31 Mart’tan sonra da bir ara seslendirip sonra vazgeçer gibi olduğu söyleme tekrar dönen Erdoğan, İstanbul seçiminin o kadar da önemli olmadığını ima eden mesajlar veriyor.
“23 Haziran’da sadece başkan seçilecek ve vitrin değişecek. 39 ilçenin 25’i bizde. Mecliste çoğunluk bizde. Komisyonlar bizde. Parlamentosu, kabinesi, komisyonları olmayan bir başkan tek başına ne yapabilir ki?” anlamındaki sözleri bu yaklaşımın ifadeleri.
Bu tavır Cumhurbaşkanına yakışır mı, ayrı.
Peki, gerçekten dediği gibi mi olur? Yoksa İBB seçiminin kaybı, Erdoğan’ın çoktandır seslendirdiği “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” sözündeki kaygıyı, seçim sonrası tetikleyeceği zincirleme sonuçlarla doğrulayacak bir neticeyi beraberinde getirir mi?