AYM Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararıyla ilgili soruları, “AİHM kararına biz katılmıyoruz. AYM’nin kararı belli zaten. Dolayısıyla bizim kararımızdan farklı bir karar verdiler” şeklinde, “malûmu ilam” kabilinden gayet “siyasî” bir cevapla geçiştirdi.
Devamındaki “AİHM’in kararları kamuoyunda belli, tartışılıyor. Son karar da tartışılıyor. Ama neticede kararı Türkiye’de mahkemeler verecek. Yeniden yargılama sürecinde bakacağız. Bizim önümüze gelecek, biz de o zaman karar vereceğiz” sözleri de o nitelikte.
Dediği gibi AYM’nin kararı da belli, AİHM’in kararı da. Ve AİHM’in kararı AYM’nin kararından farklı. AİHM’in kararı tartışılıyor. Ve Arslan söylemese de AYM’nin kararı da tartışılıyor.
Neticede kararı Türkiye’de mahkemeler verecek. Konu önüne gelince AYM de karar verecek.
İşte o aşamada önemli olan husus, bilhassa AYM’nin nasıl bir karar vereceği. Önceki kararını devam mı ettirecek, yoksa AİHM kararına uygun hale mi getirecek?
Arslan AYM üyesi ve başkanı olmadan yıllar önce, Yrd. Doç. Dr. unvanıyla yazdığı “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk anayasa yargısı: Uyum sorunu ve öneriler” başlıklı makalede, o zamanki AYM’nin AİHS ile uyumsuz kararlarını değerlendirip eleştirmiş ve sonuç olarak şu görüşü dile getirmişti:
“AYM’nin varlık nedeni, siyasal otorite karşısında bireyin hak ve özgürlüklerini korumaktır.
“AYM’nin Strasbourg’la (AİHM) yüzleşme zamanı gelmiştir. AYM, bir şekilde AİHM tarafından Sözleşmeye (AİHS) aykırı bulunan kararlarını yeniden gözden geçirerek, benzer ihlallerin tekrarını önleme gayreti içinde olmalıdır. AYM’nin Strasbourg hukukuyla arasındaki uyuşmazlığı gidermesinin yolu, Sözleşmeyi ve Sözleşme organlarının içtihatlarını kararlarında öncelikle dikkate almasıdır.”
Şimdi de olması gereken bu. Çünkü AİHM Büyük Dairesinin diğer kararları gibi Yalçınkaya kararı da kesin, bağlayıcı ve emsal niteliğinde. Bu karara uymak, herkesten önce AYM’nin görevi ve sorumluluğu. Öncelikle AYM bu karara uyacak ki, diğer mahkemeler için de AİHM’in “Hak ihlali var” dediği önceki kararlarını düzeltme yolu açılsın.
Gerçi tek adam rejiminin yargıyı siyasallaştırıp kontrol altına almaya yönelik karar, tasarruf ve atamaları, AYM ve diğer yüksek mahkemeler başta olmak üzere yargı kurumlarını AİHS kriterlerinin de, AİHM kararlarıyla çizilen hukuk çerçevesinin de çok uzağına savurdu. Dahası, son dönemde görüldüğü gibi yer yer AYM ile Yargıtay’ı da karşı karşıya getirdi.
Hukuktan uzaklaşmanın yol açtığı bu kaosu bitirmenin yolu yine hukuka dönmekten geçiyor.