"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Akrebiyet ve kurbiyet hakikati (1)

M. Ali KAYA
18 Ocak 2021, Pazartesi
Giriş

Kurbiyet, yakınlık, yakın olmak ve yakın olmaya çalışmak anlamındadır. Bu’d ve bu’diyet, yani uzaklık kelimesinin zıddıdır. Bu da failin bir sıfatı olup mekân, zaman, nisbet, itibar ve makamı anlatmak için kullanılan bir kelimedir. Din dilindeki ıstılah anlamı ile kulun Cenab-ı Hakk’a yakınlaşmaya, O’nun rızasını kazanmaya çalışması demektir.

Yüce Allah’ın kula yakın olmasına “akrebiyet” denir, kulun Allah’a yakın olmasına ise “kurbiyet” şeklinde ifade edilir. Zira Allah zaman ve mekândan münezzeh olarak her şeye her şeyden daha yakın iken, varlık ondan her bakımdan çok uzaktır.

Akreb, daha yakın, en yakın demektir. Zamanda, mekânda, nispette yakınlığı ifade eder. Istılahta ise, Allah’ın yakınlığını hissetmektir. Öyle ki nefisteki vesveseyi, kalpten geçeni ve hayal ettiklerimizi bilmesini idrak edip anlamaktır. Yüce Allah’ın ilim, irade ve kudreti; görmesi, işitmesi ve kelâmı ile her an hazır ve nazır olduğunu bilmek ve şuurunda olmaktır.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin ifadesine göre, mekândan münezzeh olan Zât-ı Zülcelâl ilim, irade ve kudreti ile her yerde hazır ve her şeye nâzırdır. Kayyumiyeti ile her şeyi kıyamda tutan ve her şeye hayat veren O’dur. 

Bunun misali güneşin dünyamızdan 149.5 milyon km uzak olduğu halde ışığı, ısısı ve yedi rengi ile bütün dünyayı kuşatması ve her şeffaf şeyde yansıması ile her şeye yakın olmasıdır.

Nasıl ki her şeffaf şey üzerinde güneşin parlaması ile güneş benim yanımdadır, ışığı ile başımı okşayıp ısısı ile beni kuşatıyor ve yedi rengi ile beni güzelleştiriyor diyebilir ve güneşi yanında ve içinde hissedebilir. Halbuki güneş kendisinden yaklaşık 150 milyon km uzaktadır. Aynen bunun gibi yüce Allah zatı ile bizden çok uzak olduğu halde ilim, irade, kudret, görme ve işitme sıfatları gibi diğer sıfatlarla bize bizden daha yakın olduğu halde biz O’ndan manen çok uzağız. Bu gerçeği Kur’ân-ı Kerîm’de yüce Allah “Biz size şah damarınızdan daha yakınız” (Kâf, 60:16.) âyeti ile ifade etmektedir. “Siz nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” (Hadid, 57: 4) buyurmaktadır.

Bediüzzaman akrebiyetin ınkişafı hakikatini güneş misali ile anlatmaktadır. Elimizde bulunan aynayı güneşe karşı çevirdiğimiz zaman güneş, timsali, ışığı, ısısı ve yedi rengi ile aynamızda görünür ve elimizin içindedir. Şayet biz güneşin bu nuranî özelliklerinden dolayı aynamız vasıtasıyla onun yakınlığını hissetsek, aynamızdaki güneş ile münasebetimizi anlasak ve o vasıta ile onu tanısak, ışığı, ısısı ve yedi renginin ne olduğunu bilsek onun akrebiyeti bize inkişaf eder ve yakınımızda onu tanıyıp münasebettar oluruz. Şayet biz güneşe giderek onu tanımaya çalışsak bu güneşe yaklaşmak, yani kurbiyet demektir. Bu kurbiyeti kazanmaya çalışacak olursak 149.5 milyon km. yol katetmemiz gerekir. Yine de onu tam olarak tanıyamayız.

1. Sahabenin Velâyeti Akrebiyetin İnkişafına Bakar

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Sahabelerin feyz-i sohbet-i nübüvvetten ve doğrudan Kur’ân-ı Kerîm’den aldıkları feyz ve iman-ı tahkiki ile tasavvuf ve tarikat erbabının Allah’a yakın olmaları ve rızasını tahsil etmeleri için takip ettikleri nefsi terbiye ve kalbi ıslah etmek amacı ile riyazet ve ibadet yoluyla takip ettikleri “seyr-i süluk” yolunu takip etmeden, bir anda “akrebiyet-i İlâhinin” kendilerine inkişaf etmesi ile ulaştıklarını, Kur’ân-ı Kerîm’in zahirinden bir anda hakikate geçtiklerini izah eder. 

Sahabenin bu mesleğine “Akrebiyet-i İlâhinin inkişafı” olduğunu beyan eder.

Evliyanın tarikat adını verdikleri “seyr-i süluk” mesleğinin ise ilim öğrenme, riyazet ve ibadet ile uzun süren çabalar sonucu, nefsin arzularını ıslah ve kalbin hastalıklarını tedavi ederek 40 günden 40 seneye kadar süren uzun zaman içinde Kurbiyet-i İlâhiye mazhar olacaklarını, yine de sahabeye asla yetişemiyeceklerini anlatır. (Mektubat, 2005, 15. Mektup, s. 84-86)

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri kulun Allah’a yakınlığının iki şekilde olduğunu anlatır. Birincisi dersini doğrudan Peygamberden (asm) ve Kur’ân-ı Kerîm’den alan, Kur’ân-ı Kerîm’in nüzulüne ve Peygamberimizin (asm) mu’cizelerine şahit olan sahabenin velâyeti, yani, Allah’ı tanımaları ve O’nun rızasını kazanmaya çalışmalarıdır. İkincisi, Peygamberimizi (asm) görmeyen, dersini doğrudan Kur’ân-ı Kerîm’den almayan, hoca, âlim ve şeyh vasıtası ile Kur’ân ve Sünnete muhatap olup onların verdiği dersler ile Allah rızasını kazanmaya çalışan, takva ve ibadet yoluyla Allah’a manen yaklaşmaya çalışanların velâyeti ve Allah’a olan yakınlığıdır.

Okunma Sayısı: 3718
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı