İnsanlara, Müslümanlara Bediüzzamanı, Risale-i Nurlar’ı hakkıyla tanıtmak için. Bediüzzaman’ın üç hayat safhasını lâyıkıyla kitlelere tanıtmak için. Risale-i Nurlar’la imanlarını kurtaran, sağlamlaştıran, tahkikî hale getiren insanları sosyal ve siyasî meselelerde yol göstermek için…
Aynı zamanda bütün bu saydıklarımızı matbuat lisanıyla, her gün 80 milyon Türkiye vatandaşına, 2 milyara yakın Müslüman dünyasına, 8 milyara yakın insanlara ulaştırmak için…
“Peygamberimizin (asm) (bir hadislerinde) bahsettiği otuz yıl süren hilâfetin en önemli özelliği ahkâm-ı diniyeyi, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahireti esas kabul etmesidir. (Mektubat, s. 58) Böyle bir hilâfetin en ehemmiyetli vazifesi neşr-i hakaik-i imaniyedir. (Emirdağ Lâhikası, s. 65) Bu vazifenin içtimaî tezahürü ise adalet-i hakikiye (ile) uymaktır.
Üstad Said Nursî, “Bu zamanda Nurlar’la hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlar’a nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nur’un dershanesi genişlenir.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 265) demiştir.
Peki, bu nasıl olacaktır? Bir mektupta şöyle izah edilmiş: “Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle; şimdi iki dehşetli mânevî belâyı def’etmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.”
Üzerinde durulacak birkaç konu öne çıkıyor. Birincisi: Risale-i Nur’un vatanımıza ve milletimize çok büyük ve mukaddes iki olumlu olaya (yani bu vatanın iki manevî belâdan kurtulmasına) sebep olması ve bu sonuçların aynı zamanda İslâm âleminde de görülmesi. İkincisi: Bu manevî belâlardan korunmanın, ‘Risale-i Nurlar’ı matbuat âlemi ile tezahür ettirmek’ vasıtasıyla gerçekleşeceği. Üçüncüsü: Yine bu manevî belâları, ‘Risale-i Nurlar’ı matbuat âleminde ders vermekle’ gerçekleşeceği. Dördüncü: İki manevî belânın birisinin, ‘Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde (kuzeyden) çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı (komünizm)’ olduğu. Diğerinin ise, diğer İslâm devletlerinin bu vatanın ahalisine karşı (yapılan devrimlerle Müslümanlıktan uzaklaşıldığı fikri) çok şiddetli itiraz ve suçlamaları.
Bediüzzaman’ın çağrısı ortada: “Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun. Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı; bu dehşetli asırda, acip inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?” (Mektubat, Otuz Üçüncü Mektub, s 467)