"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokratlar ne yapmaz?

M. Latif SALİHOĞLU
17 Mayıs 2013, Cuma
Dikkatli okuyucularımızın bildiği gibi, iki seneye yakındır kronolojik olarak sürdürdüğümüz “Yakın Tarih Yazıları” serisinin 1950-60 arasındaki dönemine geldiğimizde, mecburen Demokrat Partiyle ilgili safhaları etraflıca ele alıp neşrettik.

Değerli bazı okuyucularımız, bu yazılardan memnuniyetini izhar etmekle beraber, ayrıca şu tarz taleplerde bulundular: “Latif Bey, bu anlattıklarınız güzel. Ama, sadece düne takılıp kalmayın. Lütfen, bir de günümüz Demokratlarını anlatın. Anlatın ki, onları da tanıyalım ve ne yaptıklarını (yahut ne yapmadıklarını) öğrenmeye çalışalım.”
İşte, biz de bu tarz talepleri kısmen de olsa karşılamak maksadıyla, bugünkü yazıyı kaleme alıp takdim ediyoruz.

Kim Demokrat, kim değil?

Bizler, Ahrar denilen asıl Demokratları el birliğiyle toprağa gömmeye çalışırken, çakma Demokratlar da meydanda cirit atmaya başladılar.
Bizler, devşirme adamların Demokratları içerden bitirme gayretlerini seyrederken, dışarıdan yapılan merhametsiz saldırılara da alkış tutma bahtsızlığını yaşadık.
Bizler, bir yandan “Darbeye ve darbecilere kesinlikle karşıyız” derken, bir yandan da darbe tasarrufu olan “misyonları seçim barajında boğma” zulmünü analarının ak sütü gibi içenlere “Vallahi helâl olsun” demekten de geri durmadık.
Dolayısıyla, “Demokrat kim?” yerine, “Kim Demokrat değil?” suâlinin cevabını aramak ve “Demokratlar yapıyor?” diye değil, görünenlerden yola çıkarak “Demokratlar ne yapmaz?” şeklinde farklı bir metotla meseleyi izah etme cihetine gitmek durumundayız.
* * *
Demokratlar, asla ve kat’a “Biz hiçbir partinin devamı değiliz” demezler.
Keza, Demokratlar gittikleri yolu tarif ederken de, M. Kemal’den başlayıp N. Erbakan’la bitirmezler. Hele hele, 1961-80 arasındaki AP dönemini atlama, yok sayma cambazlığını sergileme cihetine gitmezler.
Dahası, Hürriyet ve Meşrûtiyet hareketini, Kànun-i Esâsiyi ve hassaten Ahrâr-ı Osmaniyi es geçip gitmezler.
* * *
Demokratlar, GAP’ı uzun yıllar yüz üstü bırakmaz, bu muazzam projeyi rölantide bırakmak, yahut işi kaplumbağa hızıyla sürdürmek gibi zevksiz, iştahsız bir politikaya tevessül etmezler.
* * *
Demokratlar, kalkınmada ikameci politikaları bırakıp ithalatçı kesilmezler; memleketi, sadece azgın bir azınlığı zengin etmeye yarayan “ithalat cenneti”ne çevirme politikası gütmezler.
* * *
Demokratlar, merasimlerde “başörtü”lü eşlerini binlerce nâmahrem erkeğin önüne çıkartıp tokalaştırmayı başarı saymazlar. Resepsiyonlarda ellerinde kadeh olduğu halde ortalıkta dolaştırmayı marifet saymazlar. (Başı örtülü hanımları bu tür vaziyetlere düşürmek, fecâatin en fecisidir.)
* * *
Demokratlar, daha bir sene öncesine kadar “Ben olsam, derhal asardım” dediği bir örgüt liderine bir sene sonra güvenip bel bağlamaz ve onun için “Odasını genişlettik, sıkılmaması için yanına arkadaş temin ettik, günlük gazeteleri ulaştırıyoruz, hatta televizyonu bile yeniledik, kaldığı yeri daha rahat, daha konforlu bir mekâna dönüştürdük” demek gibi bir türbülansa düşmezler.
* * *
Demokratlar, cânileri affetmeye, yahut teröristbaşını neredeyse barış meleği gibi göstermeye çalışmazken, aynı anda “lâkabı çoban” olanlara karşı da etrafa kin, nefret ve husûmet tohumları saçmazlar.
* * *
Demokratlar, köprü, baraj, yol yaparken, seleflerini unutma, onları hatırlamama, yahut onları yok sayma gibi bir nankörlüğe düşmezler. Hayırla yâd ederler.
* * *
Demokratlar, bir yandan tutup Sultanahmet Camiinin etrafını namaz kılacak mü’minlerden arındırmazlar. O mabedin etrafını eğlence merkezine, yahut sırf ecnebilerin ikamet edeceği butik pansiyonlara çevirmezler... Keza Demokratlar, fetih sembolü Ayasofya’nın ibadete açılması meselesini, tutup bir yandan da aynı Sultanahmet Camiindeki cemaat kalabalığına endeksleme garabetine düşmezler.
* * *
Demokratlar, kardeş ve komşu devletlere gerilim politikası gütmezler.
Keza, ne kendi, ne de komşu ülkelerin diktatörlerine karşı kanlı, silâhlı mücadele yöntemlerini tasvip etmezler. Yani, mücadele için müsbet hareket metodunu benimserler; ve fakat, menfi hareket tarzını destekleme cihetine asla gitmezler.
Evet, Demokratlar, iki sembol şahsiyet olan Şeyh Said ile Said Nursî’nin farklı içtihatları arasında gidip gelmezler, orta yerde bocalayıp durmazlar.
Demokratlar, gayet iyi bilirler ki, dahilde silâh kullanıp şiddete baş vurmak, doğrudan doğruya asıl düşmana ve menfi tarafa yardım hesabına çalışmaktır.
* * *
Demokratlar, memleketin bir köşesinde bir felâket, bir musibet vuku bulduğunda, oraya gitmeyi tehir etmezler; dahası “Hele önce Amerika’ya bir gidelim; döndükten sonra oraya da gideriz” tarzında bir tuhaflığı sergilemezler.
* * *
Demokratlar, Bediüzzaman’ın dostluğunu ve Risâle-i Nur’a hizmeti bırakıp, bu kudsî dâvâya taarruz eden—dindar kisveli—saldırganları seyretmekle iktifa etmezler.
Evet... Bu nâdanlardan, ele geçirdikleri radyolardan, gazete köşelerinden, televizyon kanallarından, yahut internet sitelerinden, Bediüzzaman’ın temsil ettiği dâvâyı saptıran saptırana, ağız dolusu yalan, iftira ve tezviratı savuran savurana...
Saptırmacı, karalayıcı, şüphe ve tereddüt pompalayıcıların ise haddi hesabı yok...
Ne yazık ki, şimdiki durum böyle: Emin olun, son 70-80  yıllık tarihimiz boyunca, hiçbir dönemde olmadığı ve görülmediği ölçüde Bediüzzaman, eserleri ve talebeleri hakkında, şeytanın aklına zor gelebilecek yalan ve iftiralara tevessül ediliyor.
Üstelik, sürüp giden bu vahâmet karşısında meydana çıkıp şunu haykıracak yiğitler görünmüyor: Durun bere hokkabazlar! Susun be edepsizler! Kesin be şaklabanlar! Bütün hayatını iman hizmetine adamış, bu dâvâ uğrunda iki hayatını fedâ etmeyi peşinen kabullenmiş bu mübarek zâttan ne istiyorsunuz? Niçin ona düşmanlık ediyorsunuz?
Evet, hakikî Demokratlar, bu türden bir haksızlığa hiç seyirci kalmadılar, meydanda olsaydılar, yahut siyasî denklemde yer alabilseydiler, yine seyirci kalmazlardı.
Bu arada şunu da hatırlatalım ki: Bilerek yahut bilmeyerek Üstad Bediüzzaman’a sataşan, fikirlerini insafsızca tenkit eden, dâvâsını saptırma, yahut eserlerini silikleştirme gayretkeşliği gösteren belki bir düzineden fazla şahıstan, sadece ve sadece bir tek adam fazilet gösterip nedamet etti, özür dileyip Allah’tan affını niyaz etti.
İşte, ne aciptir ki, kast ettiğimiz adamlardan sadece ve sadece o tek şahıs hapse atıldı. Üstelik, tam da nedamet ettikten, yani Bediüzzaman ve talebelerinden özür dilediğini ifade ettikten hemen sonra...
Kahredici nokta şudur: Adeta deniliyor veya demeye getiriliyor ki: Ey şöhretşiâr ekabirler! Bu zamanda her kim olursan ol, yeter ki Bediüzzaman’a saldır. Onu ve takipçilerini karalamaya çalış. Şunu belle ki, bu yönde atış serbest. Aksi halde, seni serbest, rahat bırakmayız. Ona göre...
* * *
Mevcut konjonktüre göre, şayet Bediüzzaman’a, eserlerine ve talebelerine karşı “atış serbest” olmasaydı, yahut her türlü sulandırma/bulandırma işi rahatça yapılıyor olmasaydı, acaba eserlerinin dilini bozma, o nurlu parlak lisânı silikleştirip soluklaştırma, yahut orijinal dilini sahteleştirme cihetine gitmek kimin haddine düşerdi?
Şuna da eminiz ki, hakikî Demokratlar bu vahim gidişe de seyirci kalmaz, haddini aşanların önüne geçmeye çalışırlardı.
Dolayısıyla, elbirliğiyle siyaset meydanı dışına ittiğimiz Demokratların bugün ne yaptığına değil, Demokrat zannederek nice zamandır baş tacı ettiğimiz kimselerin, bizim kriterlerimiz noktasında bugün ne yaptığına, yahut ne yapmadığına bakmak daha doğru, daha gerçekçi olur kanaatindeyiz.

Okunma Sayısı: 7805
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ugur akar

    19.12.2013 00:00:00

           Muhterem Salihoglu bir kitabi bir sayfaya derc etmis, sayfalarimizda yayinliyoruz , genclerin haberleri olmuyor, bambaska bir yola cekiliyorlar, tekfir zihniyetini genclerin eline tutusturacaklar, Dikkat, Dikkat. Bunun onu alinmasi icin cok calismak icab ediyor.

  • Saffet rauf uzsoy

    20.9.2013 00:00:00

    Abi Allah sizden razı olsun inşaallah dualarımız sizinle . Ben bu yazıya ne diyim tek kelime ile ENFES...

  • mustafa yaprak

    21.5.2013 00:00:00

    Selim Üsküdarlı beyefendiye ithaf olunur.
    Üstad hazretleri şeriat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünsünler derdi, ve derdi ki: Dinin bir hakikatını bin siyasete tercih ederim. Bir zaman Bir sâlih âlim kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkid ve tefsik etti.Eski Said ona dedi: Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânet edeceksin. Evet ey ehli iman Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak ise bize Ayrılıklara düşüp dağılmayın. (Şura Sûresi, 13.) ve Ümidinizi kesmeyin. (Zümer Sûresi, 53.) ile ezel cânibinden nidâ ediyor.Bizlerede bu nidayı duymak ve duyurmak düşer.Bu nidaya fikr-i siyasiye ile,kulaklarımızı ve aklımızı kapatma gafletine düşmemeliyiz. Bununla bereber şunuda belirtmek gerekirse üstadımız derdi ki“Hiç bir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i hakdan görünür. Batılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız, bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız bana reddediniz gönderiniz. selam ve dua ile…

  • muhammed şeviker

    18.5.2013 00:00:00

    Ben yazıdaki GAPa takıldım. 1950 - 1960 arasında Üstadın mektuplarında baraja, yola, köprüye vurgu yapan bir mektup var mıdır? Yani demokratlığın kriterleri arasında bayındırlık hizmetleri var mıdır? Eğer bu kriter var ise Keban barajının temelini 1963’te atan İnönü ve avanesi de demokrat olmak gerekmez mi? Yine eleştirilerimizi kavl i leyyinden ayrılmayarak yapalım. Biz kardeşiz.

  • Hüseyin KÜÇÜKOĞLU

    18.5.2013 00:00:00

    Yakın tarih yazılarından ara sıra sıyrılıp günümüze de azda ola fırsat bularak ışık tutan Latif beyi tebrik ve takdir ediyorum.Bu yazınızla Demokratlığı bilmeyen demokratlara da,nasıl demokrat olunacağının yol haritasını çizmiş oldunuz.

  • abdullah tunç

    18.5.2013 00:00:00

    Sayın üsküdarlı,okuyucuların samimi yorumlarını hakaret sınırına yaklaşan birusluple tenkit ediyorsunuz.Peşinen söyliyeyim tenkit hakkına sahipsiniz..Ama asla hakaret edemezsiniz...Eğer nur talebesi iseniz bunu yapamazsınız.Çünkü Rİsale-i Nurun nezih uslubu buna izin vermez.Yorumlarımıza tek seslilik diyorsunuz ve demokratlığımıza dokunuyorsunuz.Maksatta bir olduğumuz kesin.Ayrıntıda farklı ifadelerle ifadei meram ettiğimiz de ortada...Tek seslilik dediğiniz şey ise:Hakkın,vefanın,kardeşliğin,dik duruşun,istikametin,sadakatın,muhabbetin,istkrarın,meslek ve meşrebin,misyonun,cesaretin,doğru tarihin,doğru içtima-i tahlillerin,uyanık hafızanın,dünle bugün arasında sağlam köprüler kurarak birleştirmenin ayak sesleridir.Bu böyle biline..Demokratlık ise:Her türlü istibdadın karşısında olmak,nev-i ne olursa olsun karşılaşınca sille vurmak,her türlü zulüm ve zalime karşı olmak,hakkın hatırını her zaman ve zeminde her hatırın üstünde tutmak,entehlikeli zamanlarda hakkı savunmak,kojüktürel olarak düşünüp hareket etmemek,hakkı tüm menfaatların,mevki ve makamların üstünde tutmak,hakkı güce tercih etmek,esen kuvvetli siyasi rüzgarlara göre yön değiştirmemek, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmemek,. doğru bilinen istikamette sonuna kadar yürümek,fikre fikirle mukabele etmek,ikna metodunu kullanmaktır bizim demokratlık anlayışımz sayın üsküdarlı.
    fikir,akıl,ilim ve mantık kuvvetinize güveniyorsan ;bunlarla mukabele edersiniz vesselam...

  • Abdullah Tunç

    17.5.2013 00:00:00

       siyasi ve içtimai keşmekeşlikler içinde bocalayıp duran vatandaşlarımız ve özellikle bizimkiler için yazınız tam bir turnosol kağıdı olmuştur.siyasetin ve siyasilerin fotoğrafını net olarak ve ince ayrıntıları ile çekmişsiniz.Durumu olduğu gibi açıklamışsınız.Mutehayyirlar,ders ve ibret alanlar için tam bir mirsadı tefekkürdür yazınız vessellam...Yüreğinize ve kaleminize kuvvet...

  • Osman YILDIRIM

    17.5.2013 00:00:00

    Sayın Latif Bey;Kaleminize yüreğinize sağlık, ne güzel resmetmişsiniz.Evet gerçek demokratlar bu söylediklerinizi yapmaz ancak çakma ve sahte demokratlar bunların hepsini yapmaktadır. Ama gelin görün ki günümüzde yapılan şaşırtma ve karartma sonucu ;Sanki bunlar gerçek demokratmış gibi lanse edilmekte, hatta bazıları da daha ileri giderek bu günki sahte ve çakma demokratlar için Bunlar gerçek nurcu ve gerçek demokrat diyecek kadar ifrat etmektedirler ne diyelim Cenab-ı Allah bunların basiretlerini açsın inşallah

  • demokrat ses

    17.5.2013 00:00:00

    Çok uzun zamandan beri özlediğimiz ve beklediğimiz bir yazı.Sayın yazarımızı tebrik ediyorum.İşte bu dönemde bu cesareti ve mukavemeti göstermek takdire şayandır.Herkesin şakşakçılık yaptığı bu on yıllık süreç aslında hepimizi test ediyor ve birçoğumuz bu sınavı kaybettik.Sustuk,eğildik,büküldük;onlarda buna gördüler ve başta dinci geçinenler olmak üzere tüm demokratların aklıyla alay ettiler...Birgün hesabın döneceği özlemiyle...

  • Nazım Aydın

    17.5.2013 00:00:00

    Sy Latif Bey Ağzına gönlüne kalemine sağlık,bize tercümanlık ettiniz,Har,ka bir değerlendirme okudum mutmain oldum.Allah senden ebeden razı olsun.Çakma demokratları tanıttın bize sağolun varolun.Hürmetşlerimi arz ediyorum.

  • Mehmet sönmez

    17.5.2013 00:00:00

    Çakma demokratları baştacı edip kardeşlerini insafsızca ve merhametsizce düşman görenlere karşı çoooooooooook güzel bir yazı olmuş kaleminize kuvvet. Zaman bu çakma demokratların ne olacağın tefsir edecek. Rabbim dini musibetten bizleri muhafaza etsin. Tebrikler ve teşekkürler.

  • Selim Üsküdarlı

    17.5.2013 00:00:00

    Yorumlara bakıyorum da tam bir demokrat (!) Nasıl mı mşaallah tornadan çıkmış gibi tek ses tek soluk. Hepsi de ağalarının sesi. Zira yazıda eleştirilecek çok husus olmasına rağmen bakalım bu demokratça yoruma yer verilir mi?

  • Latif Salihoğlu

    17.5.2013 00:00:00

    Hakaret sınırında

    Sayın Selim Üsküdarlı.

    Gördüğünüz gibi, yorumunuza yer verildi. Alaylı ve hakaretâmiz olmayan yorumların hemen tamamı dikkate alınarak yayınlanıyor.
    Ne var ki, bu mesajınız eleştiri sınırlarını aşmış ve sadece bana değil, sair okuyucularımıza da hakaret sınırına gelip dayanmış.
    Okuyucularıma yönelik yaptığınız hakareti işmam eden bu tavrınızı hoş göremem, uslûbunuzu tasvip edemem.
    Bakınız…
    Ünlem (!) işaretiyle, yorumların demokratça yapılmadığını, hepsinin tornadan çıkmış gibi olduğunu, hatta hepsi de ağalarının sesi olduğunu söylüyorsunuz.
    Peki, bu yaptığınız demokratça mı? Tenkit için daha nazik, daha kibarca ifadeler kullanamaz mıydınız?
    Bakınız, şu an bir arada çalıştığımız 7-8 arkadaşımız da şahittir ki, bugün telefonlarımız susmak bilmiyor. Türkiye’nin her yerinden arıyorlar. İstisnasız, tamamı takdir, tebrik ve dualarını iletiyor. Ve, bu insanların çoğu birbirini şahsen tanımıyorlar. Tıpkı, yorum gönderenlerin birbirini tanımadığı gibi…
    Dolayısıyla, ortada görünen şey, fikriyat noktasında bir VAHİD-İ SAHİH’lik var. Tutup bunu ağalarının sesi gibi görme, demokratlıkla bağdaşmadığı gibi, hakperestlikle de bağdaşmaz kanaatindeyim. Son söz: Burada şahsımın değil, okuyucuların hukuku namına bu mesajı yazmaya bir mecburiyet hissettim. Ayrıca, sizin mesajınıza değil, ama ilginize teşekkürler. Latif Salihoğlu

  • seyfeddin kamil

    17.5.2013 00:00:00

    eline kalemine sağlık sn. salihoğlu, misyonumuzun büyük bir bölümünün yüreğine su serptiniz. bediüzzaman hazretlerinin prensiplerini dikkate alarak, makam, mevki ve özlük hakları gibi dünyevi istekleri elimizin tersiyle ittiğimiz ve bunları sağlayanlara yüz vermediğimiz için bizi dalaletle suçlayanlar var. Bunlar ’sosyal medya’ cirit atıyorlar. kin duydukları kişileri karalamak için vicdanları sızlatacak iddialar ortaya atıyorlar. yorumlarda da görüldüğü gibi risale-i nur’dan ders alan sadık talebelerin, havaya göre tavır almamalarını kınayan, mesleğinin temel kurallarına riayet eden ve o prensipleri eğip bükmeden hayata tatbik edenleri, ’tornadan çıkmış tek ses, tek soluk’ deyip bediüzzaman’ın öğretilerini hafife alan ve kindarlıklarını demokratik duruş zannediyorlar. bunlar bu işi bilerek yapıyorlar. bediüzzaman hazretleri ’bilerek zarara rızasıyla girene merhamet edilmez’ diyor. işin en hayret verici yönü ise; bunlar vaktiyle bizlere ’neden demokratları desteklememiz gerektiğini’ üstaddan deliller göstererek anlatan kimseler. yazık çok yazık.. onlara; al-i imran suresi 119. ayeti hatırlatırız.

  • Bahattin Yavuz

    17.5.2013 00:00:00

    Makale’niz gerçek manada demokratları tarif ediyor, gerçekten asıl demokratları 12 eylül ihtilal barajıda engel konuldu ve engel koyanlarda alkışlandı. Sizleri tebrik eder, aklı selim insanlarımızın; asrımızın müceddid-i azamı Bediüzzaman hazretlerine saldıran bedbahtları durduracak, sınır komşularımızla çatışmacı değil müsbet hareketi esas alacak, 1. Avrupa zihniyetiyle ittifak edecek(2. Avrupa ile değil) gerçek demokratlara sahip çıkılmasını diler, çalışmalarızda başarılar dileriz.

  • Mehmet Ali Çiftkaya

    17.5.2013 00:00:00

    Sayın Salihoğlu iyiki varsınız kaleminize, emeğinize sağlık.Çok silik ve sahte sözlerin gündemi doldurduğu ve insanları meşgul ettiği şu günlerde böyle bir tahlili yapma cesaretini ancak sizler yapabilirsiniz.teşekkür ederiz. Hakikatın gür sesi Yeni Asya İnşaallah kıyamete kadar hakikatları seslendirmeye devam edecek,ehli iman ve gerçek Demokratlara da istinad noktası olacaktır.

  • İsmail dursun

    17.5.2013 00:00:00

    Aynı fikirleri savunanlar için bile gafletten uyandıran ve göz açıcı nefis bir yazı...

  • mehmet uzunboy

    17.5.2013 00:00:00

    Allah razı olsun.Bu şablonu birilerinin ortaya koyması gerekiyor du,
    tebrik ederim.Allah kalemine kuvvet versin.Demokratlık kralın çıplak oldoğunu da söyleyebilmektir.

  • sadef inci

    17.5.2013 00:00:00

    Sn. Salihoğlu, yazmış olduğunuz bu çarpıcı ve bir o kadar da isabetli yazınızdan dolayı tebriklerimi ve teşekkürlerimi iletirim. Çoğunluğunun ’tornadan çıkmış tek ses tek soluk’ şeklinde olan, medya organlarından duyamadığımız en azından farklı sesleri sayenizde duyabilmek bile bir yerlerde tekrar yeşereceğini ümit ettiğimiz demokrasi tohumlarının kalmış olduğu müjdesini vermiştir. Bu yazınız da o tohumların çatlamasına vesile olmuştur. Kaleminize sağlık...

  • Muhammed Nur Anbarlı

    17.5.2013 00:00:00

    Bu yazı, siyaset teorisi anlamında bir demokratları ele alma yazısı değil, mevhum bir demokrat tanımından hareketle içe su serpme anlamına gelecek şekilde bir partinin kafasına vurma yazısı olmuş. Epeycedir takip ettiğim kadarıyla, hakikaten demokrasi, demokratlık, ahrarlık gibi kavramların içi son derece boşalmış, anlamları buharlaşmış, tamamen gündelik siyasetin popüler gündemine sıkıştırılarak ve işin en kötüsü, muarız olarak kabul edilen bir partiye muaraza kılıcını bilemek için bir retorik geliştirilmiş.. Bu retoriğin son derece yanlış olduğu, hak ve hakikat namına hiçbir fayda sağlamayacağı, sadece kapalı devre bir psikolojik üstünlük oluşturmaya matuf olduğu mutlaka görülmelidir. Üstadın sunduğu yüksek hakikatleri, son derece sakil değerlendirmelerle deforme etmekten kaçınmak gerekir.. Fayda mülahazasıyla üç önerim var: 1) Bir siyaset teorisi olarak demokrasi, ahrarlık, demokratlık gibi kavramları derinlemesine ele almak gerekiyor. Bunu yaparken liberalizm, sosyal demokrasinin demokrasi yaklaşımlarını mutlaka değerlendirmek gerekiyor. Ve bizim anlayışımızı test etmemiz gerekiyor. 2) Üstadın siyasete yaklaşımlarının (kafa karıştırdığı ve inatlaşmaya vesile olduğu için) günümüz siyasî partileri odaklı olmaktan çıkartılarak, prensiplerden hareketle yeniden değerlendirilmesi son derece sağlıklı olur. 3) Her ne olursa olsun, insanların duygularıyla oynayan bir siyasî pozisyondan şiddetle kaçınmak gerekir.

  • Selim Belge

    16.5.2013 00:00:00

    Okuyunca, kiminin oh be, kiminin vay canına diyeceği enteresan ve bir o kadar da cesurca bir yazı olmuş. Tebrikler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı