Yirmi yıldır iktidarda olan teşekkülün adı Adâlet ve Kalkınma Partisi. Koşar adım iktidara ilk geldiklerinde “Millî Görüş” gömleğini çıkardıklarını beyan etmekle beraber, kendilerini “Muhafazakâr Demokrat” diye tarif ettiler.
Yirmi yıl sonraki tabloya bakıldığında, “Millî Görüş” çizgisinde olup olmadıklarına dair tartışmanın hâlâ devam ettiği görülüyor. Partinin tartışma götürmeyen tarafı ise şudur: Siyasî hırs ve tarafgirlik garezine kurban edilen demokratlıktan, adâletten ve kalkınmadan geriye sadece cerbezelik haller, göstermelik ve göz boyama şeyler kalmış durumda.
*
Hemen en başta oldum olası bu siyasî çizgiye destek veren akıl-vicdan sahiplerine soruyoruz:
1. Allah rızası için söyleyin: Bırakın son bir yılı, şu son altı ay içinde geniş kitlelerin ihtiyacı olan temel gıda maddelerinin fiyatında yüzde yüze yakın bir artış olmadı mı? “Hayır, olmadı” diyen varsa, gelsin piyasayı birlikte gezelim, kısa sürede fâhiş derece artan o ürünlerin fiyatını tek tek gösterelim. Peki, enflasyonun bu derece arttığı bir ülkede kalkınma nasıl olur? Gelir ile gider arasında adate uçurumların meydana geldiği bir yerde, acaba hangi kalkınmadan söz edilebilir?
Ya hu, bu dehşet tablosu karşısında sizin hiç mi içiniz ürpermiyor, vicdanınız hiç mi titremiyor? Bu gidişle ferdin, ailenin ve toplumun ne gibi hallere, ne tür sıkıntılara sürüklenebileceğini hiç mi öngörmüyor, hiç mi düşünmüyorsunuz?
Haa, kalkınma diye sakın ola şu ucûbe “yap-işlet-devret” modeliyle yapılan eserleri örnek olarak göstermeyin. O vâdide ülkenin istikbâlini dahi ipotek altına alan öyle bir fecaat var ki, böyle şeyle ancak sömürge düzeninde normal karşılanabilir.
*
2. Allah rızası için yine siz söyleyin: Falan grubun bankasına para yatırdı diye, gazetesine-dergisine abone oldu diye, çocuğunu onların okuluna-dershanesine gönderdi diye insanları cezalandırmak doğru mu? Böyle kimseleri terörist ilân etmek adâletle bağdaşır mı? Hiç silâh kullanmamış, hiç şiddete başvurmamış, hiç kan dökmemiş insanları işinden-gücünden etmek, mahkemelerde süründürmek, yahut zindanlarda çürütmek, acaba dünyada hangi hukuk ve adâlet anlayışıyla izâh edilebilir? Şayet, belli bir kesime yönelik olarak yapılanları doğru ve adâlete-hukuka uygundur diyen varsa, onlara da şu sormak isteriz: Eğer aynı elekten ve aynı sorgulama sisteminden şimdiki siyasî iktidarın mensupları geçirilecek olursa, acaba yarıdan fazlası aynı “suçlar”dan kendileri de “sabıkalı” bir duruma düşmez mi? Kesinlikle düşer. Ee, o zaman ne anladım ben bu “adâlet”ten? Şu hale bakın ki: Siyasî muhalifine kestiği acımasız bir cezadan, kendi taraftarlarını muaf tutuyor. Sevsinler sizin böylesi bir hukuk ve “adâlet” anlayışınızı.
*
3. Gelelim işin “Demokratlık” tarafına… Siyasî iktidarın bu yönüne tâ başından beri itiraz şerhimizi hep koyarak geldik. İşte, bundan on sene evvelki bir yazıda söylediklerimiz: Demokrat misyona değer vermeyen, ilgi göstermeyen iktidar mensupları, ne yazık ki Adnan Menderes gibi sembol şahsiyetleri siyasî istismar malzemesi olarak kullanıyor.
Şu hale bakın siz: Menderes’i övüyor, sahip çıkar gibi yapıyor, ama Demokrat misyonu hiç, ama hiç umursamıyorlar? DP’yi ve bilhassa onun devamı olan AP’yi hiç ağızlarına bile almıyorlar? O zaman söylenen her şey lâf û güzâtan ibaret demektir.
Günümüzde, işte o lâf û güzâf ile iş gören ve yaşanmış olan eski dramlardan sırf siyaset devşiren istismarcılar var. Bunlar, aynı zamanda hem yüzlerine maske takmışlar, hem de “dehşetli propaganda-i siyaset”le ortalığı toza-dumana boğmuşlardır. Tâ ki, gerçek hüviyetleri ortaya çıkmasın ve ne mal oldukları milletin nazarında anlaşılmasın.
O halde, hakiki dâvâ adamlarını istismarcılardan ayırmak ve o büyük dâvânın izzetini, şerefini istismarcıların elinden kurtarmak lâzım ve elzemdir. Zira, büyük bir dâvânın, muazzam bir kitlenin ve hatta gelecek nesillerin hakkı-hukuku söz konusu.