Kardeş ülke Pakistan’ı perişan eden darbeler zincirinin ilk halkası 8 Ekim 1958’de yaşandı.
1947’de İngiliz sömürgesi Hindistan'dan kopartılan ve güyâ bağımsızlığına kavuşan Pakistan, 11. yılında bir kanlı ihtilâl sürecinin içine düştü: Ordunun başındaki Eyüp Han, Cumhurbaşkanı İskender Mirza'yı devirerek ülke idaresine el koydu.
İşte, ne yazık ki o günden beri, aradan yarım asrı aşan bir zaman dilimi geçmesine rağmen, kardeş Pakistan bir daha kendine gelemedi ve kanlı darbelerin belâsından yakasını bir türlü kurtaramadı.
Yarı hür-yarı bağımsız Pakistan'ın çilesi bununla da bitmedi. Hindistan'daki İngiliz sömürgesinin son bulması yolunda büyük çaba sarf eden Müslüman Pakistan halkı, önce ayrı bir coğrafyaya hapsedilerek Hindistan'dan koparıldı.
Ardından, kendi içinde kargaşa çıkartılarak bölünmenin eşiğine getirildi. Ülkede iç savaş tehlikesi belirdi. Doğu ve Batı Pakistan halkı birbirine düştü. Doğu tarafı, 1971'de Bengladeş ismiyle bağımsızlığını ilân etti.
Pakistan'da son yarım asırlık süreçte üç-dört kez kanlı darbenin yaşanması ve iç kargaşanın içine sürüklenmesi, bilhassa dış dinamiklerin etkisiyle olmuş görünüyor. Bu dış kaynaklı sıkıntının en mühim sebebi olarak da, 1955'te kurulan Bağdat Paktını görmek mümkün.
Türkiye, İran, Irak ve Pakistan arasında kurulan "İttihad-ı İslâm" mânâsındaki bu ittifakın imzalanmasından kısa bir süre sonra, adı geçen Müslüman ülkelerin tamamında iç karışıklıklar zuhûr etmeye başladı.
* 14 Temmuz 1958’de, önce Irak’ta yaşanan bir kanlı darbe ile, Başbakan Nuri Said ve Kral II. Faysal vahşi şekilde katledildi.
* Aynı yılın 8 Ekim’inde, benzer bir darbe Pakistan’da gerçekleştirildi.
* 27 Mayıs1960’ta ise, Türkiye’de demokrasi tarihinin en kanlı, en zâlimane darbelerinden biri yaşandı.
İş bununla da bitmedi, gerek Irak’ta, gerek Pakistan’da ve gerekse Türkiye’de, daha sonraki yıllarda da kanlı ihtilâller birbirini takip etti. Bütün bu kanlı kargaşa ve darbelerin arkasında "İttihad-ı İslâm"ı hedef alan sömürgeci “İngiliz siyaseti”nin bulunduğu hususu, adeta şüphe götürmez bir gerçek.
Evet, adı zikredilen Müslüman ülkelerin tamamında kanlı ihtilâllerin yaşanması ve o pakta imzâ koyan hemen bütün devlet başkanları, başbakanlar ile hariciye bakanlarının devrilerek kaltledimesi tesadüfî bir gelişme değildir ve olamaz.
GAM YÜKÜ’nden ZAM YÜKÜ’ne...
Sivas Divriği yöresine ait “Gam yükü” ile ilgili dokunaklı bir halk türküsü var. Bunu günümüze uyarladığımız zaman, isim ve mânâ değiştirerek karşımıza “Gam yükü” şeklinde çıkıyor. Sade vatandaş olarak, belimizi büken “Zam yükü” sebebiyle, o türkünün mısralarını da bu mânâda okuyup feryâdımızı şöylece dile getirmeye mecbur kalıyoruz:
Yine gam yükünün kervânı geldi
Çekemem bu derdi; bölek seninle
Eremem Lokman'a, çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi; bölek seninle
Bağımıza gazel düştü, güz oldu
Geçti bu vakitler, ne de tez oldu
Derdim binbir iken, bin beşyüz oldu
Çekemem bu derdi; bölek seninle