Yaklaşık dört yıldır Kemalist Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan Rus Yahudisi Lev Troçki, 25 Temmuz 1933’te yine sığınmacı olarak Fransa’ya gitti.
Troçki’nin Türkiye ve sair dünya ülkeleriyle bağlantılı mâcerasını anlatmaya geçmeden önce, Bediüzzaman Said Nursî’nin Şuâlar isimli Risâlesi’nin Beşinci Şuâ’daki “On Dördüncü Mesele”de bahsi geçen Âhirzamana dair bir rivâyetin yorumunu aktaralım. Şöyle:
“Rivayette var ki, ‘Deccalın mühim kuvveti Yahudidir. Yahudiler severek tâbi olurlar.’”
“Allahu a’lem, diyebiliriz ki, bu rivâyetin bir parça tevili Rusya’da çıkmış. Çünkü, her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, komünist komitesinin tesisinde mühim bir rol ile Yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusya’nın Başkumandanlığına, ve terbiyegerdeleri olan meşhûr Lenin’den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek, Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsûlâtını yaktırdılar. Büyük Deccalın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sâir (devletlerde) hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.”
Buradaki yoruma göre, Troçki, dinsizliğe ve inkârcılığa dayalı komünist bir rejimi-sistemi bütün ülkelere yayma ve bunu dünyanın başına geçirmeye vargücüyle çalışmış.
İşte, bilhassa fikrî plândaki bu çalışmasını da Türkiye’de kaldığı yıllarda geliştirip ilerletmiş olduğu anlaşılıyor.
* * *
Marksist-Komünist mânâsındaki Rus Bolşevik Partisi'nin Politbüro üyesi, Kızıl Ordunun kurucusu ve başkomutanlığını da yapan Lev Troçki, V. Lenin’den sonra partinin başına geçen J. Stalin’le uyum sağlayamadı.
Bu halin önemli bir sebebi şudur: İnsanların kanına girmeyi bağımlılık haline getiren gaddar Stalin, Sovyet Rusya ve bağlısı durumundaki ülkelerin komünistleştirilmesini yeterli görüyor ve bütün kuvvetiyle bunu sağlamaya çalışırken, Troçki, SSCB’nin yanı sıra diğer ülkeleri ve hatta bütün insan topluluklarının komünistleştirilmesi gerektiğini savunuyordu. İkisi arasında gitgide tırmanan zıtlaşmalar, nihayet çatışmaya dönüştü.
İkinci adam konumundaki Troçki, Sovyet Rusya Devlet Başkanı Josef Stalin ile giriştiği siyasî mücadeleyi 1928’de kaybetti.
Bu gelişmeden sonra, Troçki’nin üzerindeki resmî sıfat ve görevlerin tamamı geri alındı. Stalin, bununla da kalmayıp onun sınırdışı edilmesini istedi. Ne var ki, Troçki’yi hiçbir ülke kabul etmeye yanaşmadı. Bir tek Kemalist Türkiye hariç...
Bu dehşetli Yahudi, M. Kemal’in özel dâvetiyle 1929’da Türkiye’ye geldi ve Büyükada’ya yerleştirildi. Adada kendisine özel olarak tahsis edilen bir evde, kızı ve torunu ile yerleşen Troçki, dünyaya yaymak istediği temel fikirlerini, yani Troçkizm’i ağırlıklı olarak burada kaleme aldı ve ikmâl etmiş olduğu dosyaları yayına hazır hale getirdi.
Esasen, bu tarihlerde Türkiye’de hükümfermâ olan Kemalizm ile Troçkizm arasında “itikadî” anlamda herhangi bir zıtlaşma görünmüyor. Zira, bütün hayatını dinlerle mücadele ederek geçiren her iki cenahtaki aktörlerin de temel gayesi ve nihaî hedefi şu idi: “İktidarı, gökyüzünden yeryüzüne indirmek.”
* * *
Troçki, 1933 Temmuz’unda sığındığı Fransa ve akabinde gittiği Norveç’te ikişer yıl ikamet ettikten sonra, Ocak 1937'de Meksika'ya sığındı ve ölüm tarihine (1940) kadar da orada kaldı.
Kısaca “Enternasyonal sol akım” olarak da ifade edilen Troçkizm, bugün bile dünyanın hemen her tarafında kendi çapında mücadele veren fikrî ve siyasî bir cereyandır. Avrupa'da, Latin Amerika’da, Sri Lanka ve Arjantin gibi ülkelerde, bu siyasî ve ideolojik akım, “insanları dinden soğutmak” adına kullandığı gücünü hâlâ yer yer hissettirmeye çalışıyor.
***
@salihoglulatif:
Bediüzzaman diyor ki:
Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhâssa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum.