"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Manastır’da yakılan hürriyet meşâlesi (1)

M. Latif SALİHOĞLU
22 Temmuz 2020, Çarşamba
Günün Tarihi: 22-23 Temmuz 1908

Bugün ile bir önceki günün yazısı arasında zâhirî gözle veya sığ bir nazarla bakıldığında, bir terslik, bir zıtlık varmış gibi görünür.

Bir önceki yazımızın konusu, 1905’te Sultan II. Abdülhamid’e yapılan bombalı sûikast hadisesi ile ilgiliydi. Özetle, o sûikastın savunulacak, mâzur veya mâkul görülecek hiçbir yönü yoktur. Saatli bomba düzeneğini kuran Ermeni teröristi alkışlayan Tevfik Fikret de yerden göğe haksız ve insafsızca bir duruş sergilemiştir. (Tenkit edeceklerin, öncelikle o yazıyı okumalarını istirham ederiz. MLS)

Bu yazımızın konusu ise, o hadiseden üç yıl sonrasına ait olup Sultan Abdülhamid’in şahsından ziyade onun takip etmiş olduğu istibdat siyasetine karşı hürriyet ve meşrûtiyetten yana sergilenen mertçe, yiğitçe bir duruşla ilgilidir.

Hadisenin kahramanları, ikisi de Kolağası (Önyüzbaşı) Niyazi Bey ile Enver Beydir.

Niyazi Bey, hürriyetin ilânını sağlamak ve Sultan Abdülhamid’i 1876’da söz vermiş olduğu Meşrutî sisteme yeniden işlerlik kazandırmaya mecbur etmek için, emrindeki askerlerle birlikte Manastır Dağlarına çekilmiş, aylardır kendi çapında bir mücadele veriyordu. Enver Bey de, yine aynı maksat ve gerekçe ile Selânik taraflarında faaliyetini sürdürmeye tam bir azim ve kararlılıkla çalışmaktaydı.

Tarih Temmuz 1908’e geldiğinde, mesele herkes tarafından vüzûha kavuşmuş ve 30 yıldır askıda tutulan Meşrûtiyetin yeniden uygulanması gerektiği hususu bir umumî beklenti halini almıştı.

Sultan Abdülhamid de, uzun müddet direnmesine rağmen, bunun artık kaçınılmaz bir reel-politik haline geldiğini kabul eder bir hale geldiği anlaşılmıştı.

Bunun üzerine, Niyazi Bey ve arkadaşları 23 Temmuz’da Manastır’da “Hürriyet”i ilân ettiklerini hükûmet merkezine bildirdiler. Sultan Abdülhamid de bunu kabullenmek durumunda kaldı ve bir gün sonra Meşrutî sistemin tekrar yürürlüğe konulduğunu bir fermânla ilân etmiş oldu.

Bu kısa hatırlatmalardan sonra, mühim bir noktaya daha temas ederek, hadisenin detaylarına öyle geçelim. O nokta şudur: O tarihten beri bazı kişi ve çevrelerin ağır ithamlarda bulunarak karalamaya çalıştığı Enver ile Niyazi Beyler, asla isyancı ve eşkiya değillerdi. Yüzde yüz meşrûtiyet taraftarı olup aynı zamanda birer hürriyet kahramanı idiler. Bu noktada, sözünde durmayan Sultan Abdülhamid’in kendisi idi. Zira, 1876’da tahta geçer geçmez söz verdiği üzere Meşrûtiyeti ilân etmiş ve buna sadâkatla bağlı kalacağına dair taahhütlerde bulunmuştu. İki sene sonra ise, 93 Harbi (1878 Osmanlı-Rus Savaşı) ve daha başka gerekçelerle Meşrûtiyeti (Partileri, Parlamentoyu ve Kanun-i Esasi’yi) askıya almıştı. Aradan 30 sene geçtiği halde, askıdan bir türlü indirmiyordu. Enver ve Niyazî gibi hamiyetli meşrûtiyetperverler, ona 30 yıl evvekli sözünü hatırlatarak, bunun gereğini yerine getirmeye mecbur ettiler. Başka bir gaye peşinde değillerdi. Nitekim, resmî ilânât olan 24 Temmuz 1908’den itibaren, bu yürekli şahsiyetler, direnişe devam etmeyip Padişahın emrinde olduklarını deklare edip bunu fiilen de ispat ettiler.

Bu tarihten dokuz ay kadar sonraki Hareket Ordusu’nun yapmış olduğu tertip ve kumpaslar ise, tamamen gizli Selânik Komitesi’nin işi olup, Enver ile Niyazi Beylerin inisiyatifi dışında pişirilmiş dehşetli bir komitacılık faaliyetidir. Bu da, başlı başına incelenmesi gereken ayrı bir vak’adır ki, aradan yüz küsûr sene geçtiği halde, hadisenin arka plânı hâlâ aydınlatılabilmiş değil.

Bir sonraki bölümde, gelişmelerin genel seyrine değinmeye çalışalım.                       

(Devamı var)

Okunma Sayısı: 2342
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mahir

    22.7.2020 10:20:09

    Kıyamete kadar geçerli olan bu hüküm kapsamına nice iyi niyetli siyasiler, kanaat önderleri, tarikat şeyhleri hatta Üstadımızın onca telkin ve tavsiyelerine rağmen bu kategoriye girmekten kurtulamayan zevat ve kalem erbabı olduğu gibi, Enver ve Niyazi Beylerin Meşrutiyetin millete iadesi noktasında gösterdikleri hamiyet ve iyi niyetleri, 27 Nisan 1909 da ki tebeddülü saltanatla birlikte idarenin Selaniklilerin eline geçmesine mani olamamış bilakis akılsız bir alet halini almışlardır.

  • Mahir

    22.7.2020 10:18:39

    Sayın Salihoğlu “Bu tarihten dokuz ay kadar sonraki Hareket Ordusu’nun yapmış olduğu tertip ve kumpaslar ise, tamamen gizli Selânik Komitesi’nin işi olup, Enver ile Niyazi Beylerin inisiyatifi dışında pişirilmiş dehşetli bir komitacılık faaliyetidir.”cümlesinde geçen Enver ve Niyazi beylerin durumu bana Üstadımızın Sünuhat’ta ki müthiş bir tespitini hatırlattı. Şöyleki; “Demek bütün harekâtı, bizzat hariç hesabına geçer. Çünkü iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti fayda vermez. Bahusus, menfî iki cihet-i zaafla hariç cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya’kıl olur.”

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı