"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medenî olmanın ölçüsü şapka mı?

M. Latif SALİHOĞLU
06 Kasım 2012, Salı
Cumhuriyetin ilk yılları

Cumhuriyetin ilk yıllarında (Kasım 1925) kànun zoruyla milletimizin başına geçirilen şapka (fötr, serpuş, kasket, şemsisiper...), medeniyetin bir göstergesi ve "medenî millet" olmanın ölçüsü şeklinde takdim ediliyordu.
Kànun kuvvetiyle resmiyet kazanan bu anlayışa göre, o tarihte yüzde doksanı şapka giyen milletimiz medenî olmuştu.
İlgili kànun, kâğıt üstünde hâlâ yürürlükte. Ne var ki, fiiliyatta durum tam tersine dönmüş durumda. Halkımızın yüzde doksandan fazlası bugün şapka giymiyor. Giyenlerin çoğu memur olup, onlar da severek ve isteyerek değil, mecburiyetten takıyor.
Bu durumda, şapkayı terk eden milletimiz, aynı zamanda medenî olmaktan da çıkıyor mu?
Siz bu suâlin cevabını bir taraftan düşüne dururken, bir taraftan da bu meselenin tarihî seyrine birlikte bakmaya çalışalım.
Kamuoyunda "Şapka Kànunu" olarak da bilinen Kılık–Kıyafet Kànunu, Millet Meclisinin 25 Kasım 1925 tarihli oturumunda kabul edildi. Aynı zamanda sarık ve cübbe giyilmesini yasaklayan bu kànun, kısa süre sonra tatbik sahasına konuldu. Buna karşı direnenler ise, idam dahil her türlü ceza ile cezalandırılmaya başlandı.
Tıpatıp Batılıları taklit etmeyi öngören bu kànun, her ne kadar TBMM tarafından görüşülüp onaylansa da, hadisenin fikrî öncülüğünü M. Kemal yapmaktaydı.
Nitekim, söz konusu Şapka Kànununun kabulünden aylar öncesinden (üç ay önce) harekete geçen M. Kemal, başında Panama Şapkasıyla Kastamonu'ya gitmiş ve yakında resmen yapılacak kıyafet inkılâbının tatbikatını yapmıştı.
925 senesinin 23–31 Ağustos günlerinde gerçekleşitirilen Kastamonu ve ilçeleri gezisi, baştan sonra şapka ve yeni Avrupaî kıyafete dair konuşmalarla geçti.
İşte, Kastamonu Belediye salonunda yapılan o kunuşmalardan biri: "...Baylar!
Buna şapka derler. Biz her yönden medenî insan olmalıyız. ...Fikrimiz, zihniyetimiz tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Bizim şimdiye kadar geri kalmamız ve nihayet son felâket çamuruna (Dünya Harbi) batışımız, medeniyete ayak uyduramadığımızdandır. ...Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona uzak kalanları yakar, mahveder."
Aynı maksatlı seyahatin bir başka halkası olarak İnebolu'daki balıkçılara hitap ederken de, şunları söyler: "Ben şimdiye kadar millet ve memleket yararına ne gibi hareketler, inkılâplar yapmış isem, hep böyle halkımızla görüşerek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım." (TC Kronolojisi, TTK, s. 439)
Esasında, yapılan işin Türklükle, Türk millî örf ve âdetleriyle hiçbir alâkası yoktu.
Kezâ, bu ve benzeri inkılâpların hiç biri için halka danışılmış, yahut referanduma falan gidilmiş değildir.
Ne var ki, tam da bu süreçte sarf edilen "Bir Türk dünyaya bedeldir" sözü, Müslüman Türk milletinden gelecek muhtemel tenkit ve itirazların önünü kapatıyor, set çekiyordu.
Aynı şekilde, uyanması muhtemel "Eyvah! Türklükten mi çıkıyoruz?" yollu şüphe ve tereddütlerin üstü kalınca bir örtüyle kamufle ediliyordu.

Tek parti diktatoryası

Öte yandan, "medenî Avrupa"daki bu tarz uygulamaların çok farklı olduğunu bilmekte fayda var.
Demokratik Avrupa ülkelerinde yapılacak bir köklü siyasî/sosyal değişim için, öncelikle halka gidilir ve bu iş için mutlaka bir referandum yapılır.
Meselâ: Bugünkü "Avrupa Birliği" noktasına kadar gelinen tarihî süreç içinde yapılan köklü bütün değişiklikler, üye ülkelerin hemen tamamında referandum usûlüne başvuruldu. Ortak kànun, ortak meclis, ortak para birimi vesaire, hemen her ülkede referandumla kabul edildi.
Türkiye'de ise, özellikle 1950'den evvel yapılan büyük çaplı değişim veya dönüşümlerin hiçbiri için referandum yapılmadı; yani, halkımız adam yerine konulmadı.
Evet, 1923'ten itibaren ülkenin mukadderatına hükmeden tek parti zihniyeti, kendince uygun gördüğü hemen her değişikliği Meclis'ten geçirdikten sonra, uygulama safhasında "millete rağmen"ci bir anlayışla millete dayatma cihetine gitmiştir.
* * *
Türkiye, tâ 90 yıl önceden taklit etmeye başladığı vahşî Avrupa, bugün itibariyle nisbeten değişmiş; özellikle temel insan hak ve hürriyetleri meselesinde kısmen de olsa (Birinci Avrupa) medenileşmiştir.
AB üyesi olmaya karar veren Türkiye ise, ne yazık ki tâ bir asır evvel Avrupa'dan içimize atılan birtakım muzahrafatı temizlemenin ve görünür–görünmez ayakbağlarından kurtulmanın mücadelesini veriyor.

Nereden nereye...
Devir mi değişti, insanlar mı?
 
Vaktiyle "vatana ihanet" suçunu işleyenleri cezalandırmak maksadıyla kurulan İstiklâl Mahkemeleri, Ekim 1925'ten sonra daha çok şapka muhalifleri ile sarık giyen vatandaşları cezalandırmaya yöneldi. 
Bu mahkemeler, sayısı bilinemeyecek kadar çok vatandaşı ya hapse attırdı, yahut da idam sehpasına yolladı. 
Zira, hâlâ yürürlükte olan söz konusu kànuna göre, şapka giymemenin cezası üç ay iken, karşı gelmenin veya şapkayı protesto etmenin cezası doğrudan idam şeklinde tatbik edildi. 
Ne tuhaf değil mi? Söz konusu kànun hâlâ yürüklükte olduğu halde, resmî memurlar bugün şapka giymiyor, giymeyi de düşünmüyor. Üstelik, onları ne hapse atan var, ne de idamlarını isteyen. ..
Acaba devir mi değişti, insanlar mı, yoksa şartlar mı? 
Seksen küsûr senede bakın nereden nereye geldik? 
Son bir suâl ile bitirelim: Kılık–kıyafet gel–gitleriyle millet olarak ne ölçüde medenileştik, yahut ne kadar mesut ve bahtiyar olduk? 
Bu suâlin sıhhatli cevabını, yukarıdaki bilgiler ışığında  birlikte bulmaya çalışalım...
Okunma Sayısı: 2695
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Vatandas

    6.11.2012 00:00:00

    Biz 21. yüzyildayiz ve Avrupa kitasinda Sapka (giyme mecburiyeti) Kanunu bulunan ve ülkeye Handy ( cep! telefonu) ile giris yapandan 100TL alan bir ülke var adi Türkiye.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı