"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Münâzarât'taki "üç yüz sene" tâbiri

M. Latif SALİHOĞLU
09 Şubat 2011, Çarşamba
Uzun zamandan beri birçok yerde karşımıza çıkan sorulardan biri şöyledir: "Üstad Bediüzzaman, Münâzarât isimli eserinde istikbâl nesline hitap ederken 'Ey üç yüz sene sonra gelenler' şeklinde bir tâbir kullanıyor. Oysa, Üstad'ın Kastamonu Lâhikası isimli eserindeki bir mektupta, dünyanın ömrü için belirtilen süre çok daha kısa görünüyor. Hicrî 1545 tarihinden söz ediliyor. Bu ifadeler arasında zahiren bir tenakuz varmış gibi anlaşılıyor.

Bazıları da, ilgili Risâlelerde tahrifat yapıldığı iddiasında bulunuyor. Bu noktalara bir açıklık getirebilir misiniz?"
* * *
Evvelâ, burada yapacağımız izahatın, tatminkâr bir cevap teşkil edeceği iddiasında bulunmuyoruz. Yine de, elimizdeki bilgi ve belgeler doğrultusunda, bizde hasıl olan düşünce ve kanaati sizlerle paylaşmaya gayret edelim.
Öncelikle ifade edelim ki, ismi zikredilen risâlelerde herhangi bir tahrifat söz konusu değildir.
Elimizde Osmanlıca orijinal risâle nüshaları var. Bunlarda da, "üç yüz sene" tâbiri aynen geçiyor. Tıpkı kupürde görüldüğü gibi...
Ayrıca, bu konuda nüsha birliği var. Risâle–i Nur neşriyatı yapan yayınevlerinin hemen hepsinin basmış olduğu Münâzarât'ta şu ifadeler aynen zikrediliyor:  "Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nur'un sözünü dinleyen ve bir nazar–ı hafî–i gaybî ile bizi temâşâ eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yûsuflar, Ahmedler, vesaireler!" (Yeni Asya Neşriyat'a ait Münâzarât'ın 87. sayfasında yer alan bu ifadelerin ilk satırı, Osmanlıca kupürde işaretlenmiş olarak görünüyor.)
İçinde "üç yüz sene" tâbirinin geçtiği bu ifadeler, sadece Yeni Asya nüshalarında değil, kitaplığımızda mevcut Sözler ve Envar Neşriyatın yanı sıra, Tenvir Neşriyat'tan çıkan İçtimaî Reçeteler isimli eserin de 58. sayfasında aynen yer alıyor.
Yani, bu meselede bir "nüsha birliği" durumu söz konusudur.
Öte yandan, "üç yüz sene" ifadesinin zikredildiği temel kaynak eser olan Münâzarât'la bağlantılı olarak, Tarihçe–i Hayat ve Emirdağ Lâhikası isimli eserlerde de, aynı mesele hem tekraren tezekkür edilmiş, hem de tasrih ve te'kid babında bazı ilâveler yapılmış.
İşte, Emirdağ Lâhikası'ndaki versiyonda geçen ifadelerden iki örnek:

1) "Ey yüzden, tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne benim sözümü dinleyen ve bir nazar–ı hafiyy–i gaybî ile beni temâşâ eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s."

2) "Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin (Van Kalesi) başında bir medrese–i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü’z–Zehrayı cismanî bir surette bina ediniz." (Age, s. 344)
Şimdi de Kastamonu Lâhikasındaki ifadeye bakalım: "'Hattâ, ye'tiyellahu biemri' fıkrası dahi, makam–ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına imâ eder. 'Lâ ya’lemu’l–ğaybe illâllah.'" (Age, s. 26)
Buradaki ifadelerden, dünyanın ömrü 300 seneden hayli aşağıda gösterildiğine göre, söz konusu "üç yüz sene" tâbirini, evvelâ zahirî sûrette anlamamak ve o şekilde yorumlamamak gerekiyor demektir.
İçinde bazı sırlı ve tılsımlı mânâları da barındırdığına kanaat getirdiğimiz bu "üç yüz sene" tâbirini—yine 'Allahu âlem' diyerek—meselâ şu şekilde tevil etmek mümkün:

1) Bu ifade, "çokluktan kinâye" mânâsında zikredilmiş olabilir. Zira, buradaki "üç yüz sene" hakkında herhangi bir ebcedî hesap durumu söz konusu değil. Oysa, 1545 rakamı hakkında, apaçık şekilde bir cifrî ve ebcedî hesabın yapıldığı görülüyor.

2) Risâlelerde "üç yüz sene" tabirinin geçtiği bahislerde, ayrıca "mâzi kıt'asından, hal sahrâsından ve istikbâl dağlarından" da söz ediliyor. Mazi, hâl ve istikbâlin hangi tarihlere tetabuk ettiğini düşünmek, bulmak gerekiyor.

3) Kezâ, bir yerde "Ey yüzden, tâ üç yüz seneden sonraki..." diye bir ifade geçiyor ki, burada da, zahiren ortaya 200 senelik bir fark çıkıyor. Bu demektir ki, "çokluktan kinâye"li şeklinde zikredilen bu rakamlarda, sırlı, tılsımlı bazı hakikatler perdeli sûrette derc edilmiş. Meselâ, bu sırrın bir hikmeti, ehl–i dünyayı ürkütmemek, ehl–i siyaseti evhamlandırmamak noktası olabilir ki, bu da Nur'un bir düstûru olup, "sırrân beyânen" hakikatine gayet uygun düşmektedir.

4) Münâzarât'taki aynı bahisle bağlantılı olarak, Üstad Bediüzzaman "Asr–ı sâlisin aşrın", yani 13. asrın minaresinin başında durduğunu ifade ediyor. Bu tarihin yüz sene sonrası ise, Hicrî 1300 senesinin sonrasına tekabül ediyor.
Dolayısıyla, Üstad "üç yüz seneden sonraki" ifadesinden, aslında 1300'lü yıllardan sonraki, yani 1400'lü yılların nesline (yani bugünkü nesle) hitap ettiği mânâsını anlamak da mümkün.
Hâsılı, ortada herhangi bir tahrifat durumu olmadığı gibi, burada üzerinde kavga–çekişme yapacak, yahut zıtlaşma–sürtüşmeye gidecek bir durum da söz konusu değildir.
Böyle mânâsız ithamlara, faydasız çekişmelere gitmek yerin, üzerinde "çoklu ittifak" sağlanan hususları müzakere etmeye, bunların hikmetli sırlarını keşfedip anlamaya çalışmak, bizim için en doğru, en mâkul ve mantıklı bir yol olsa gerektir.

Okunma Sayısı: 7593
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer Yaprak

    28.7.2013 00:00:00

    Buradaki üç yüz sene tabiri, dünyanın ömrü açısından söylenmiş bir rakam değil, konunun gelişine ve akışına uyumlu alelade bir rakamdır. Makam, dünyanın ömrünün ne kadar olduğu olmadığı için, hata nazarı ile bakılamaz. Zira dünyanın ömrü hakkında başka yerlerde kati kanaatini ifade ediyor. Hem Üstâd bu üç yüz tabirini makam itibariyle kullandığı sıralarda, henüz onun kalb-i nuranîsine kıyamet vakti ihtar edilmemişti. Vesselam..

  • AHMETBERK

    10.7.2011 00:00:00

    İSTİKBALE DAİR BİR İŞARETİN İZAHIDIR
    ÜSTAD HAKİMİYETİN OLDUĞU YILLARI ZAMANDAN SAYIYOR.VE BU ZAMAN TOPLAMINDAN SONRASINA İSTİKBAL DER

    Temhid: Şu gelen uzun mukaddemeden usanma. Zira nihayeti, nihayet derecede mühimdir. Hem de şu gelen mukaddeme, her kemali mahveden ye’si öldürür. Ve herbir saadetin mayesi olan ümidi hayatlandırır. Ve mazi başkalara ve istikbal bize olacağına beşaret verir. Taksime razıyız. İşte mevzuu: Ebna-yı maziyle ebna-yı müstakbeli müvazene etmektir. Hem de mekatib-i âliyede elif ve bâ okunmuyor. Mahiyet-i ilim bir dahi olsa, suret-i tedrisi başkadır. Evet mazi denilen mekteb-i hissiyatla, istikbal denilen medrese-i efkâr bir tarzda değildir. Evvelâ: Ebna-yı maziden muradım, İslâmların gayrısından onuncu asırdan evvel olan kurûn-u vustâ ve ûlâdır. Amma millet-i İslâm, üçyüz seneye kadar mümtaz ve serfiraz ve beşyüz seneye kadar filcümle mazhar-ı kemaldir. Beşinci asırdan onikinci asra kadar ben maziyle tabir ederim, ondan sonra müstakbel derim.
                (Muhakemat - 35)

    HAKİMİYET 1202 yıl +30 yıl asr-ı saadet =1232(TOPLAM HAKİMİYET)


    Hilafet-i Abbasiye’nin âhirinde, onun ehl-i siyaseti istikameti kaybettiği için, beşyüz sene kadar yaşamış. Fakat ümmetin heyet-i mecmuası ise istikameti kaybetmediğinden Hilafet-i Osmaniye imdada gelip binüçyüz sene kadar hâkimiyeti devam ettirmiş. Sonra Osmanlı siyasiyyunları dahi istikameti muhafaza edemediğinden, o da ancak (hilafetle) beşyüz sene yaşayabilmiş. Bu hadîsin mu’cizane ihbarını, Hilafet-i Osmaniye kendi vefatıyla tasdik etmiş. Bu hadîsi başka risalelerde dahi bahsettiğimizden burada kısa kesiyoruz.
                (Şualar - 590)
                

    Üçüncüsü: ثَلَثُونَ kelimesi, cifr hesabı bin seksenyedi eder ki, tarihçe hilâfet-i Abbasiyenin inkıraziyle hilâfet-i Osmâniyyenin tekarrürüne kadar olan zaman-ı fetret tayyedilse bin seksen küsür kalır. Eğer nâkıs hilâfetler sayılsa ثَلَثُونَ سَنَةً deki sene lâfzı ilâve olur. O halde bin ikiyüz iki eder ki, Rumuzat-ı Semâniyye-i Kur’aniye Risalelerinde hem اِنَّا فَتَحْنَالَكَ   hem Fâtiha, hem Sûre-i Nasr, hem Sûre-i Alâk gibi çok yerlerde aynen hilâfetle beraber Devlet-i İslâmiyenin hem terakki, hem galibiyet devresi olan bin ikiyüz iki tarihini gösterir. Hem nâkıs hilâfetle beraber bütün müddet-i hilâfet-i İslâmiye bin ikiyüz ikidir ki, tam tamına tevafukla haber verir.
                (Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 136)


    Ezcümle: Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh’ın altı aylık hilafeti ile beraber
                (Emirdağ - 1 - 72)

                Birincisi: Hulefâ-yı Râşidinin hilafetleri ile Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilâfetinin müddeti otuz sene olacağını ihbardır. Aynen çıkmış.
                (Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 136)

    NAKISLI OLAN HAKİMİYETLERDE DAHİL TOPLAM HAKİMİYET ZAMANI 1202 + 30 =1232 olarak kabul edilirse + 300 Sene sonrası =1532 (Yani Hicri 1545 den 13 yıl öncesine hitapki o dönemdekiler için ne derece bir teselli olur fesuphanallah)

    SADECE TAM Hakimiyet zamanına göre olursa 1087 +30 _1117 yıl kabul edilirse +300 =Hicri 1417 eder ki bahar inkişafının tam zamanına işarettir



    Ey üçyüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitane Nurun sözünü dinliyen ve bir nazar-ı hafî-yi gaybî ile bizi temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler vesaireler! Sizlere hitab ediyorum. Başlarınızı kaldırınız,
                (Tarihçe-i Hayat - 84)
    i
    100 SENE SONRA MI ? 300 SENE SONRA MI? MESELESİNE DİKKATLİ BİR NAZAR


    AYRICA Bu konuyla alakadar bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum, şöyle ki haber alıntısını aşağıya aldım:
    Van Bilim ve Eğitim Kurumları bünyesinde açılan anaokulu, ilköğretim okulu, Anadolu ve Fen Liselerinin yer alacağı Bilim ve Eğitim Kurumu’nun temeli atıldı.
    Van Bilim ve Eğitim Kurumları bünyesinde açılan anaokulu, ilköğretim okulu, Anadolu ve Fen Liselerinin yer alacağı Bilim ve Eğitim Kurumu’nun temeli görkemli bir törenle atıldı.
    Van Bilim ve Eğitim Kurumları bünyesinde açılan ve 81 bin metre karelik alan üzerine inşa edilen okulların temel atma törenini farklı kesimden bir çok kişiyi bir araya getirdi. Van Vali Yardımcısı ve Edremit Kaymakamı Nurullah Ertaş, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, Ak Parti Milletvekilleri Burhan Kayatürk, Fatih Çiftçi, Mustafa Bilici ile Edremit´in BDP´li Belediye Başkanı Abdulkerim Sayan´ın katıldığı temel atma töreni, her kesimden insanları bir araya getirdi.
    EĞİTİM SORUNU SADECE DEVLETİN YAPACAĞI OKULLARLA ÇÖZÜLEMEZ
    Van Belediye Başkanı Bekir Kaya yaptığı konuşmada Van´ın eğitim konusunda Türkiye sıralamasında alt sıralarda bulunduğunu, yaşanan bu probleminde sadece devletin yapacağı okullarla çözülemeyeceğini belirterek, Bu proje yüz yıllık bir hayaldi ve umarım bu hayal bu proje ile hayata geçer diye konuştu.
    SAİD NURSİ’NİN HAYALİ GERÇEKLEŞTİ
    Ak Parti Van Milletvekili Burhan Kayatürk de Bediüzzaman Said Nursi’nin Medreset’üz Zehra hayalinin gerçekleştiğini söyleyerek, Burada Ergenekon tarafından katledilen İzzettin Yıldırım’ı da anıyoruz. Bu projelerle derin yapılanmaları bölgeden sökülüp atılacaktır şeklinde konuştu.
    ÜSTADIMIZ 300 sene sonra tabiri için BİR YORUMUNDA DA KENDİSİ ŞÖYLE BUYURUR:(Münazarattaki 300 sene sonra tabiri 1911 senesine ait. Bu da 2011 senesine işarettir ki ey üçyüz sene sonrası tabiri ile beraber 100 sene tabirininde acayip bir şekilde yan yana kullanılması galattan öte medresettüz zehranın cismen inşasına alamet olarak görülebilir .)
    ÜSTADIN YORUMLARI:
    Ey yüzden tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni temâşâ eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s. Size hitap ediyorum.(Münazarat söz yayın basım)
    Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü’z-Zehrayı cismanî bir surette bina ediniz demektir. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147’nci sayfadan tâ 157’nci sayfaya kadar Medresetü’z-Zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış.(bk. Emirdağ Lâhikası-II, (82. Mektup))
    NOT: Bu araştırma Ahmetberk tarafından, Said Nursi Hazretlerinin Kastamonu lahikasında verdiği 1545 tarihine mutabık düşmüyor gibi görünen 300 sene sonrasına hitabın bir galat olmadığını ispat için hazırlanmıştır.wesselam
    AHMETBERK- KONYA

  • Sezai Mumcu

    9.2.2011 00:00:00

    Üstadin üç yüz seneden sonraki ifadesini her okuyusumda bu bana Kehf Suresi 28. Ayetindeki 300 arti 9 ifadesini cagristirir. Gerci anlam olarak bunu hep 1300 senesinden sonraki asir olarak algiliyordum.
    Kastamonu Lahikasinda gecen Hicri 1545 gerci ebced hesabiyla ortaya cikmistir ama benim okudugum Kiyamet Alametleri iceren kitaplarda Ümmetin ömrü genellikle 15 asri gecmeyecegi dogrultusunda idi.
    Bu 15 asri Kehf Suresi 28 ayetteki 300 arti 9 ifadesine uyarlarsak. Semsi takvimde 1500 sene Kameri takvimde tam 1545 seneye tekabül ediyor.
    Günümüzün takvimine göre Medine devrinden sonrasi hesaplanirsa Miladi 632+1500= 2132 senesi Hicri 1545 senesine tekabül ediyor.
    Eger 10 senelik Mekke dönemi de dahil edilirse Miladi 622+1500=2122 senesi Hicri 1535 senesine tekabül eder ama toplamda ümmetin ömrü 1545 Kameri sene eder. Bu tarihlerin ahir zamanda zikredilmesinin Lokman Suresi 34’de mealen ifade edilen kiyametin vaktinin ancak Allah tarafindan bilinebilecegi hakikatine münafi olmadigini Üstad zaten izah ediyor.
    Hem ahir zamanda cok enteresan bir asamada yasiyoruz. Benim sahsen yakine varan bir ihtimalle kanaatim sudur ki; günümüzün insaninin karsisina faraza Hz. Isa gökten yere indi diye bizzat Hz. Isa (A.S.)in elinden tutarak ciksaniz buna insanlarin yüzde 99,99u inanmayacak ve hatta söyleneni duymamazliktan gelecektir. Dolayisiyla aynen bunun gibi kiyamet saatini bile saniyesine varana kadar isabetli tahmin etseniz size inanmayan ayni oranda olacaktir.
    Ücyüz senesine diger bir izah: Cocukluk zamanlarimda yaslilardan isitirdim ve yazdiklarini da görürdüm 1900 küsürlü seneleri sadece 900 küsürlü seneler olarak ifade edip yazarlardi. 300 ifadesi bu anlamda 1300 senesi(Hicri/Rumi) olmus oluyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı