"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sadeleştirmede meydan okumalar (5)

M. Latif SALİHOĞLU
27 Ocak 2014, Pazartesi
Zübeyir Gündüzalp: Risâle-i Nur’un kelimelerini aynen muhafaza etmekle mükellefiz

Abdülkadir Badıllı naklediyor: 1969’da Arabî Mesnevî’yi tab’etmek için teşebbüse geçtiğimizde, aslen Arabça olan Mesnevî’nin içinde geçen bazı Türkçe kelimelerin Arabça’ya tercümesi lâzımdır, çünki bu kitab Arabça’dır ve Arabların içinde neşredilecektir’ diye merhum Zübeyr Ağabeye mektubla bildirdim. Bu hususta Zübeyr Ağabeyden gelen mektub aynen şöyledir:
“Râbian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım. Bugünkü neslin bilmediği fakat ihtiyacına binâen öğrenmek zaruretinde olduğu kelimeleri, Üstadımızın harikulâde üslûb ve belâgatını ve hakikatleri ifade sadedinde istimal ettiği lügatları aynen muhafaza etmekle hepimiz mükellef bulunmaktayız. …Eğer ‘şimendifer, eczahane, santral’ gibi lügatlar, ‘Nuriye’de Arabî risalelerin içinde ise; mezkûr vazifemize ve hakikata binâen yine değiştiremeyeceğiz. Okuyan zâtlar öğrensinler. Eğer Arabça’yı okuyacak yeni nesil ise, Yirminci Asrın mevki-i muallâsından hitab eden Mübelliğ-i Mübin’in, Hâdî-i Ekber’in—kim bilir akılların ermediği ne hikmete binâen yazdığı—mevzubahis kelimeler misillü lügatları merak edip öğrenmek şeref-i manevîsine yükselsinler.
“Hâmisen: Eğer Arabîleri başında, eğer başlıklar Türkçe ise yine aynen Türkçe olarak kalsın. Madem Üstadımız o büyük eseri, tekrar tekrar okumuş ve mecmua haline getirmiş olduğu sıralarda o başlıkları aynen bırakmış; bizler de aynen bırakırız.”
Hasta Kardeşiniz

İşte merhum Zübeyr Ağabeyin Risâle-i Nur’un neşrinde gösterdiği en büyük sadakat titizliğini ve en vefakâr hâlet-i ruhiyesini ve samimî telâkkisini gösteren ve bildiren ifadeleri...
* * *
1950’den sonra Büyük Doğu mecmuasını çıkaran meşhur yazar ve şöhretli edip Necip Fazıl Kısakürek, risâlelerden bazılarını sadeleştirerek mecmuasında neşrettiği zaman, Hz. Üstad onu durdurmak için talebelerini vazifelendirdi ve o neşriyatı durdurdu. Bu hususta, Üstadın hizmetkârı ve en yakın talebelerinden merhum Ceylân Çalışkan ile Zübeyr Gündüzalp, Necip Fazıl Bey’e Risâle-i Nur’un sadeleştirilemeyeceğine dair uzun mektublar yazdılar. Müdellel ve mevsuk hüccetlerle onu durdurdular.
Gazetedeki aynı yazıda yazar, Şemseddin Yeşil’in risâlelerden aldığı parçaları kendi eserinde değiştirerek neşrettiğini ve bu hareketini Bediüzzaman’ın hoş karşıladığını yazıyor. Biz hizmetkârları yakînen biliyoruz ki; böyle dost bazı yazarları gücendirmemek için Hz. Üstadımız zahiren muhalefetini göstermezdi. (…)
Risâlelerden bazı bahisleri bir derece izah ederek mecmua ile neşrini isteyen âlim bir talebesine izin vermeyen mektubunda Hz. Üstad: “Sakın Şemsi gibi Nurları tağyir etmesin” diyerek izin vermez.
* * *
Aynı yazarın iddiaları arasında: “Risâleler mirî malıdır. Hiç kimsenin, hatta müellifinin dahi bu eserleri sahiplenmeye hakkı yoktur” diyerek Nurları yağma yapılabilir sahipsiz bir mal şeklinde gösteren ve çok acib bir fevzâ (kargaşa) kapısını açan iddiası da var. Anlaşılıyor ki, bu iddia sahibi Hz. Üstadın mükerrer vasiyetlerinde ve eserlerinin çok yerlerinde “sâhibler” diye vasıflandırdığı ve Nur’un haslar dairesini teşkil eden “vârisler” ve iman hizmeti fedakârlarını âdeta hiçe sayıyor.
* * *
Sözü uzun etmemek için vasiyetnameleri ve haslar dairesinin fedakârlarına dair pek çok beyanları külliyat-ı Nura havale ile birkaç parçayı nakletmekle iktifa ediyoruz. Şöyle ki:
“Risâle-i Nur’a sizin gibi pek ciddî sâhib ve muhafız ve vâris ve hakikatbîn ve kıymetşinas zatların benim yerimde benden daha kuvvetli, ihlâslı olarak vazife-i Kur’âniye ve îmaniyede çalıştıklarını gördüğümden, kemal-i ferah ve sürür ve itmi’nan ve istirahat-ı kalb ile ecelimi ve mevtimi ve kabrimi karşılıyorum, bekliyorum.” (Kastamonu Lâhikası, s. 5)
* * *
“Aziz sıddık kardeşlerim,
“Bayram tebrikiyle beraber her birinizi derecesine göre birer Said ve birer vârisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı olarak manevî bir hatıraya binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi, şimdi de size beyan ediyorum. Madem haddimden çok ziyade hüsn-ü zannınızla bana ulûm-u imaniye ve hizmet-i Kur’âniyede bir üstadlık vermişsiniz. Ben de herbirinize derecesine nisbeten eski zaman üstadlarının icazet almaya lâyık olan talebelerine icazet-i ilmiyeyi verdikleri misillü icazet veriyorum. Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum. İnşaallah şimdiye kadar sadakat ve ihlâs dairesinde fevkalâde neşr-i envâr ettiğiniz gibi daha parlak devam edip bu âciz, zaif, mütekaid Said bedeline binler muktedir, kuvvetli, vazifeperver Saidler olursunuz.” (Emirdağ Lâhikası-II, s. 6)
* * *
Risâle-i Nur’un mal-i umumî olup, temellük edilememesi demek, Risâlelerdeki hakikatlar, Kur’ân’ın malıdır, fikir mahsulü değildir demek olduğu, külliyatın müteferrik yerlerinde musarrahtır. Onun için bunun üzerinde daha fazla durmuyoruz.
Yazıda, risâleden alınıp değişiklik yapılan bir parça ile, asıl orijinal arasında mukayese için örnek veriliyor. Böylece o meçhul şahsın, Bedîülbeyan vasfıyla tavsif edilen Risâle-i Nur’un belâgatının üstünde bir belâgat sahibi olduğu fikri ihsas edilmekle, ehl-i vicdanın nazarında nasıl bir istiskale mâruz olduğu izahtan varestedir.
Yazar, Risâle-i Nur’un bizzat te’lifindeki hârika nâiliyeti, âyâtın muayyen zamanlar içinde açılıp te’life medar kudsî ilham-ı küllî olan ulviyet-i beyanını bilmemekte, düşünmemekte ve hattâ mezkûr külli mâna ile vücuda gelen ve Nurların ders tarzı suretiyle cilveger olan, veraset-i Nübüvvet sırrıyla, bu asrı ve gelecek asrı nurlandıran kudsî mâhiyetini nazara almamaktadır.
Velev hizmet mülâhazası ile de olsa, “Risâle-i Nur sadeleştirilmelidir” diye gazete lisanıyla âleme ilânat, milyonlar Nur Talebelerinin akıl, kalb ve ruhlarının tâ derinliklerinden bağlandıkları Risâle-i Nur’a ve te’lifindeki güzelliğine perde çekmek hükmünde telâkki edilmekle, o yüce velinimetinize karşı nasıl bir sadakatsizlik ve vefasızlık örneği gösterdiğiniz, cidden medar-ı teessüftür.

Üstad, kalem karıştırmaya razı değil

Hz. Üstad değil sadeleştirmeye, kalem karıştırmaya dahi razı değildir. Buna bir misâl: Hz. Üstadımız bir gün, en has talebesinin Fihrist Risâlesi’ne güya mânâ daha güzelleşiyor düşüncesiyle yaptığı ilâveleri görüp mütâlâadan sonra, Zübeyr’le Ceylan’ı çağırıp: “Benim Sungur ile bir muhakemem var. Onlar böyle böyle yapmışlar. Beraber gelin, mânaya dikkat edin, hangisi doğru?” deyip karşılaştırıp sonra te’lifindeki, asliyetteki mânanın şumûlü ve isabeti ortaya çıkmakla, o risâleyi getirene şiddetli bir tokat aşkedip: “Titremeli idiniz. Ben dahi kalem karıştıramıyorum. Siz nasıl kalem karıştırdınız?” diye hiddet gösterdiği, yeminle bu hâdisenin hem şahidi hem muhatabı olarak size arz edilmiştir.
 İşbu keyfiyet, bilindiği halde, siz şimdi hangi Üstadın, hangi Bediüzzaman’ın sadeleştirmeye izin verdiğinden bahsediyorsunuz?
(Devamı var)

Okunma Sayısı: 2945
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • CEVRİYE ŞİŞMAN

    30.1.2014 14:17:00

    risalelerle 20 yıl önce tanıştım.risale-i nurları anlayarak yaşamaya ve ihtiyacı olanlara da yardım etmeye çalışan biriyim.’’meydan okumalar’’ başlığı bana çok ayrıştırıcı ,benim mesleğim haktır değil de hak sadece benim mesleğimdir gibi geliyor.Ben samimane risale-i nura gönül vermiş hiçbir kişi,kişiler veyahut cemaatlerin iman hak ve hakikatlerini ihtiyacı olanlara ulaştırma adına art niyet taşıdıklarını düşünmüyorum.amelimizde rızayı ilahi olmalı,Üstad Hazretlerinin de tavsiye ettiği gibi ihlas risalesini 15 günde bir okumak,sadece okumak değil hayatımıza da tatbik etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

  • yunus mecidiye

    27.1.2014 17:40:00

    risalelerin üzerinde sadeleştirme olduğunu belirttikten ve eserin içeriğini doğru yansıttıktan sonra sadeleştirmesinde bence bir sıkıntı yok. şunu rahatlıkla söyleyebilirim. insanlar elbette asıllarını okumalı ve anlamak için emek sarfetmelidir. ama bunu yapmayan daha sade dille yazılan risalelerden bazı insanların yararlanmasını engellememek gerekir. kısacası risaler bir cümle 10 mana içeriyorsa bu on manadan dokuzu okuyuana bakıyor ancak biri herkes tarafından mutabık olarak bir manaya geliyorsa bu sadeleştirmler bu bir manayı içeriyorsa bir mananın kavranması adına buna karşı çıkmamak gerekir diye düşünüyorum

  • a.kadir ceylan

    27.1.2014 16:24:00

    Değerli Latif ağabey! Sadeleştirmeye dair yazdığınız yazılarınız tebriğe şayandır. Abi kanaatimce her nur cemaatinden uzman ağabeylerimiz bir araya gelip Risale-i Nur’un basımını yeniden düzenlemeliler. Çünkü bazen bazı yayın evlerinin nüshalarında yer alan bazı kısımlar başka yayın evlerinde kinde yeralamaya biliyor. Buda kafa karışıklığına neden olabiliyor. Mesela Yeni Asya Neşriyat’ın Lem’alar kitabında yer alan Üstadın Molla Kürt lakabı başka bazı yayın evlerinin yayınında yok. Yine Envar Neşriyat, Zehra, Tenvir Neşriyat, Söz ve Yeni Asya Neşriyat’ın yayınladıkları ve Asar-ı Bediiye, İçtima-i Reçeteler, İçtima-i Dersler veya Eski Said Dönemi eserleri arasında bariz farklar bulunmaktadır. Tenvir, Zehra ve Envar’ın baskılarında Üstad’ın imzası Kürdi iken, Yeni Asya ve Söz ün nüshalarında imza Nursi diye değiştirilmiştir. Bu konu ile ilgili araştırma ve önerilerinizi bekliyoruz. Selamlar

  • melih

    27.1.2014 15:01:00

    kardeşler ben Nurları ve Üstadımızı Hocaefendi sayesinde tanıdım ve yine Barlaya gitmek de aynı grubun vesilesi ile oldu.Nurları orijinalinden okuyorum ve haftalık çayımızda da yine aynı şekilde..Tenkit ederken lütfen vicdanlı olalım ve Üstadımızın dediği gibi ihlas risalesini 15 günde bir okuyalım ve iyi anlayalım

  • o erkut

    27.1.2014 12:22:00

    risalei nur kalfazanlarını teşhir ettiğiniz dayanaklarının çürüklüğünü ortaya koyduğunuz için tebrik ediyorum kaleminize kuvvet allah yardımcınız olsun

  • Ahmet ÇAKIR

    27.1.2014 09:42:00

    Latif Kardeşim. “Sadeleştirmede meydan okuma” başlıklı yazı dizisini memnuniyetle takip ediyorum. Allah razı olsun. Düşüncemize ve hissiyatlarımıza tercüman olmaktasınız. Bu davanın temsilcisi konumundaki Yeni Asya’nın bu konudaki duyarlılığını tebrik ile beraber, daha da tahşidat yapmasını bekliyoruz. Zira, bu davaya sadakatin bir iktizasıdır. Sizlere Allah’tan Kuran ve iman hizmetinde ihlas ve muvaffakiyetler dilerim. Pendik’ten selamlar.

  • ramazan tavşan

    27.1.2014 09:05:00

    Risalei nur mercanlarıyla, canlılarıyla bir deryadır; sadeleştirilmişi ise bir bardak sudur. Bir bardak su asla derya olamaz.
    Risalei nur meyve bahçesidir: sadeleştirilmişi ise bahçenin resmidir. Resimden asla meyvenin tadı ve kokusunu alamazsın.
    Risalei nur bir güldür; sadeleştirilmişi ise gülün fotoğrafıdır. fotoğrafta asla gülün kokusu yoktur.
    Yapaylarında tad aramak akılsızlıktır, beyhude uğraştır. vesselam.

  • özdemiroğlu

    27.1.2014 07:08:00

       // İbrahim Fakazlı Ağabey anlatıyor:
    ’’Ahmed Feyzi Ağabeyle 2 ay kadar bir koğuşta yattık.Bir defasında Ahmed Feyzi,Hz. Üstad’a bir pusula yazarak, ’’Üstadım ben Gençlik Rehberi’ni bugünkü gençliğin analayabileceği şekilde lügatsız Türkçe yazarak yazıp neşretmek istiyorum,müsaade edermisiniz?’’ diye sordu.
         Hz. Üstad da ’’Kardeşim Ahmed Feyzi, sen öyle bir Risale yazarsan kendi imzanı at’’ demişti. Bu ifadeleriyle Üstad Hz.leri, Risale-i Nur’un nasıl telif edilmişse öyle neşrolması gerektiğini anlatmak istemiştir. // (Isparta Kahramanları. Himmet Koçoğlu/Sh. 500-Son Şahitler 2/194)

  • Süleyman Yaprak

    27.1.2014 02:13:00

    Cok istifadeli ve muhataplarini uyarici güzel bir yazi dizisi..
    Tesekkür ederiz.
    Risâle-i Nur’un mal-i umumî olup, temellük edilememesi ifadesinin bir baska manasi kanaatimce sudur; hic kimse Risale-i Nur’dan almis oldugu ilim ve feyizle kendisini baskalarina satamaz, faziletfürusluk yapamaz. Risale-i Nur’dan elde edilen ilmin ve feyzin tamamen bir ihsan-i ilahi oldugu bilincinde olmali, kendi calisarak elde ettigi hezeyanina kapilmamali. Zira Risale-i Nur’un en birinci hususiyeti onunla daimi bir surette istigal etmektir, aksi taktirde oradan elde edilen ilim ve feyiz ucar gider... Vesselam

  • ramazan tavşan

    27.1.2014 01:12:00

    Azizim adamın amacı risalei nurlara hizmet olsa , bu işin ehillerine kuvvet verirdi.
    Gördüğüm kadarıyla bu zat (veya komite) kendi kendiyle çelişiyor. Kendisinin anlayamadığı bir konuyu nasıl (sadeleştirerek) anlaşılır hale getirebiliyor.
    Bu hareketler ifsad komitesinin yeni engelleme versiyonudur. Hani eskiden nasıl ki yaklaşırsanız yanarsınız diye tehdit ediyorlardı. şimdide risalei nur anlaşılmaz. işte size anlaşılan risaleler diye yeni neslin önünü kesmeye yönelik bir atraksiyondur. Eskilerin de moralini bozmaya yönelik bir hadiseden ibarettir diye düşünüyorum.
    Yani şeytan sağdan geliyor dikkat.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı