İnsan olmak çok zor dostum! İnsanca yaşamak çok zor. İnsan haysiyetine yaraşır bir dünya bulmak ondan daha zor. Zorluklarla mücadele etmek ise; daha da zorrr. Evet, her şey zor. Ama insan zayıf, ama insan fakir, ama insan çok aciz. Ve insan, hayat bilgisinde çok cahil… Bazen azgınlaşır; hayatı savaşa çevirir. Bazen suskunlaşır…
Depremden korkuyor, mikroptan korkuyor, aç kalmaktan korkuyor… Sevdiklerinden ayrı düşmekten korkuyor. Nelerden korkup nelerden korkmadığını siz daha iyi biliyorsunuz ya!
Ve seviyor insan. Küçücük kalbinde kâinatı kucaklayacak bir muhabbet saklı. Güzel olan her şeyi, eşini, çocuğunu, dostunu, baharı, kuşları, yıldızları ve kâinatı seviyor. Merak ediyor hayatı, ölümü, sonrasını. Aklın kalbi, kalbin aklı… Akıl hayrette, gönül gurbette.
İnsanın ihtiyaçlarını kim karşılayacak öyleyse? Düşmanlarından kim koruyacak? Muhabbet duygusunu kim elemsiz visale çevirecek? Ya kim sekine indirecek, kalp büyüklüğündeki kâinata; kâinat büyüklüğündeki kalbine!!!
***
‘Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde’ diyordu, şair hani! İlk ‘Baba ocağı’ Cennetti ve Rabbimizin huzuruydu! Dünya gurbetine atılan Âdemoğlu, ancak Cennete döndüğünde; Rabbinin huzuruna vardığında, içindeki gurbet hissinden tamamen kurtulacaktı!
Evet! Hayat bir gurbetti! ‘Hemşerim memleket nire?’ Hayat bir faaliyet ve yolculuktu! Hayat bir mekândan, bir şehirden, bir dünyadan başka birisine hicretti. Ruhlar âleminden, ana rahmine hicret, oradan dünya gurbetine hicret; buradan da ‘başka bir memlekete’ hicret!..
Peki.. Yol hazırlıklarından ne haber dostum!
***
Öyleyse, hayal mahallesinde ne koşup duruyorsun dostum? Fincanı deniz, engin denizi kadeh sanma sen! Âşık isen âşıklarla otur kalk, amma… ‘Buğday başakları gibi alçak gönüllü konuş.’ Sen kendine kötülük edip, sonra iyilik umuyorsun.
***
Sen sonu getirilemeyen öyküler gibiydin.
Kartal gözünde kıvranan karıncaydın incinen.
Bir yakamoz masalı dolaşırdı damarlarında.
İçinde güneşi taşıyan mecnunlara karşı koşardın.
Sabaha uyanan hüzünlerinde şebnemler vardı.
Hüzün yapraklı solukbahar getirirdi mültecileri.
***
Bölünürdü de ikindiler, çarpılırdı akşamın kuruntusuna.
Sevdası alınmış hayran yüreklere kızardın sonra.
Kitaro müziğinde ipek yoluna uzayan kervanlardaydın.
Hayat ritmini yitirmiş, denizler konuşmayı unutmuştu; derken.
Sustun sen de; seni, beni ve ağlamayı unuttun günbatımlarında.
Acıyı, acımayı, sevdayı unuttun sonra, unuttun unuttuklarını da.
***
Elinde kırık-dökük bir gençlik düşü şimdi, yoruma muhtaç,
Anlamını yitirmiş kelimeler ötesinde kaygan teviller,
Ellerimle görüyorum seni, ellerim eriyor gözlerine dönüşüyor.
Genzimi yakan gurbet kokusunda, gönlümü avutmuyor tüm teselliler,
Maviye hasret kırmızı kırıntılarında; kavruk gönüllere, savruk sevdalara inat,
Sonu getirilemeyen öyküler gibi, şimdi milyonlarca mülteci var içimdeki çocuk şehrinde.
***
Gece bekçisi sensin dostum cümle gamların,
Sahile vuran bebek cesetleri mehtap, yakamoz…
Tüllenen acılara karşılık küllenmeyen yaralar.
‘Hasretinden parangalar eskittim’ leylim ley..
Baba kokusuna hasret cümle yetimler, öksüzler.
Ve erine yas tutan toprak yüzlü kadınların sessiz çığlığı..
***
Biliyorsun; Rabbini bilmemek zindanların en zifirisi. Bu tuzaktan dışarı fırla dostum, yeter oyuncaklarla oyalandığın.
Artık son perdeyi oynuyorsun, bil ve ayıl; tekrarı yok hayatın..
…
Hepimiz mülteciyiz kalbimize doğru..
Evet.. Evet.. Mülteciyiz hepimiz Rabbimize doğru..