“İslâm şüphesiz ki, en iyi dindir ama; bizler en iyiler değiliz.” Aliya İzzetbegoviç
Zengin hazinenin fakir bekçileri gibiyiz. Mensup olmakla şeref duyduğumuz İslâm gibi bir dinimiz var, ama; gereğini yapmadığımız için İslâm ülkeleri olarak zillet içinde sürünüyoruz.
Kitabımız ‘oku’ diye başlıyor ve adaleti emrediyor. Ya biz? Şeriat, âleme istibdadı kaldırmak için gelmesine rağmen; istibdadı tahkim etme aracı olarak kullanılması, feleğin ters dönmesidir.
KARINCANIN BİLE HUKUKUNU...
Karıncanın bile hukukunu muhafaza etmeyi emreden bir dinin mensupları hunharca cinayet işleyemez. Bütün mahlûkata şefkat gösterir.
‘Temizlik imanın yarısıdır, diyen bir dinin mensupları maddî ve manevî kir ve yolsuzluklardan uzak durur.
‘Oku!’ diye başlayan bir kitaba inananlar cahil kalamaz.
“Allah çalışanları sever, insana çalıştığının karşılığından başkası yoktur.” emrine inanan biri tembelâne boş oturamaz, israf edemez, zillete boyun eğmez. Bütün insanlığa faydalı olacak işlerde, ilim ve fenlerde geceli gündüzlü çalışır.
ZİLLET ALTINDA YAŞAMAKTANSA...
“Zillet Altında Yaşamaktansa; İzzetle Ölmeyi Tercih Ederim” diyor Hz. Hüseyin (ra). Bediüzzaman Hazretleri aynı manayı şu şekilde ifade eder: “Zaten izzetle mevti, zilletle hayata tercih edenlerdeniz.” (Mektubat-80)
On Dördüncü Şuâ’da ise Dîvânü Antere’den bir alıntı yapar Üstad: “Eski Said olsaydı, Antere gibi diyecekti: (Mealen) “Zilletle ele geçen âb-ı hayat, tıpkı Cehennem gibidir. İzzetle Cehennem ise, medar-ı iftihar bir menzilim olur.” (Şuâlar-593)
Antere kim mi? Cahiliye döneminde şiirleri seçilerek Kâbe’ye asılan “Muallakat-ı Seb’a” ismiyle meşhur yedi şairden biri.
‘ANTERE’Yİ GÖRMEK İSTERDİM!’
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), “Eskilerden görmeyi en çok arzu ettiğim Antere’dir” buyurmuş.
Bunun sebebi, Antere’nin sadece meşhur bir şair olması değil; dışlanmasına ve köle derecesine düşmesine rağmen, ölümden korkmayıp olağanüstü bir cesaret örneği göstermesidir. Kuvvetliden yana değil, haktan yana tavır koymasıdır. İstibdada, zilletle yaşamaya karşı çıkması, hürriyete ulaşıncaya kadar azmetmesidir.
“Ne efsunkâr imişsin âh, ey didâr-ı hürriyet!”
ÖZÜR VE TEŞEKKÜR
Geçen haftaki ‘Fikret ve Bediüzzaman: Zulmün topu varsa’ adlı yazıda Bediüzzaman’a izafe edilen “Minnet altında yaşamaktansa, zillet altında ölmeyi tercih ederim.” cümlesi bir hatıradan aynen alınmasından dolayı zuhulen ve sehven yer almıştır. Doğrusu yukarıda ifade edildiği şekildedir. Okuyucularımızdan özür diler, ikaz eden müdakkik okuyucularımıza teşekkür ederiz.
Yazıyı yine Bediüzzaman’ın ‘fena ve fani bir adam’ dediği Fikret’in ‘bâki ve güzel’ bir şiiriyle bağlayalım.
‘Han-ı Yağma’ şiiri Tevfik Fikret’in İttihat ve Terakki’nin kötü yönetimini, yolsuzluklarını eleştiren en ünlü şiirlerinden biridir:
FİKRET’İN ‘HAN-I YAĞMA’SI
(...)
“Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini;
Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helâlini.
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak:
Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;
Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Tevfik Fikret (1912)