Kapanan işyerleri dolayısıyla işsiz kalan, faturasını ödeyemeyen insanlara yardım etmenin farklı yöntemleri bulunabilir. Birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz bir dönemdeyiz. Ancak tam da yardımlaşma ve birlik beraberlik içinde olmamız gereken günlerde yıllardır her konuda yaşanan kutuplaşma ve ayrışmaya bu konuda da şahit olmamız milleti derinden üzüyor ve yaralıyor. Siyasette yaşanan bu kutuplaşmada olan maalesef yardım bekleyen insanlara oluyor.

Bahsettiğimiz konu malûmunuz. Büyükşehir belediye başkanlarının başlattığı bağış ve yardım kampanyaları, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle yasaklanıp belediyelerin hesapları bloke edilmişti. Gerekçe “valilikten izin alınmaması” olarak gösterilse de bazı belediyeler müracaat ettiklerini, ama bir cevap alamadıklarını söylüyor. Bu da işin başka bir yönü…

***

İŞ NEREYE GÖTÜRÜLDÜ?

Hatırlatmak gerekirse…

Koronavirüs salgını dolayısıyla, başta Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere, bazı belediyeler, salgın dolayısıyla işini yapamayan, dışarı çıkamayan ya da işsiz kalanlar başta olmak üzere ekonomik olarak zor şartlarda olan vatandaşlara yardım için ‘bağış kampanyaları’ başlattı. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da, 30 Mart’ta yaptığı ‘ulusa sesleniş’ konuşmasında, ‘Biz bize yeteriz Türkiyem’ sloganıyla ‘Millî Dayanışma Kampanyası’ adı altında yardım başlattıklarını duyurdu. 31 Mart’ta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 81 il valisine genelge göndererek, bazı belediyelerin valilik izni olmadan yardım kampanyası başlattığını söyledi, peşinden hesaplara bloke koyuldu. Ardından bu belediye başkanları hakkında işlem başlatıldı. Bu tartışma öyle ileri boyutlara taşındı ki, “devlet içinde devlet, “paralel devlet” noktasına kadar getirildi.

***

İLÂÇ GİBİ YARDIMLAR

Bazı belediyelerin yaptığı vatandaşa “ilâç” gibi gelen güzel yardımlardan parti adı vermeden, bahsedelim. (Çünkü artık o belediye başkanları seçildikten sonra bütün vatandaşa hizmet etmekle yükümlüdür.)

“(…)Büyükşehir Belediyesi, bugüne kadar 16 bin 705 kişiye sosyal yardım, 867 bin 450 adet ekmek, 16 bin 242 pazar filesi ve yaklaşık 40 bin kişiye de sıcak yemek dağıtımı yaptı…”

Eski milletvekili Şamil Tayyar’ın duyurduğu gibi, “(…)Belediye başkanımız kapanan her esnafa 1000’er lira yardım yapılacağını açıkladı. Çok güzel, bir nebze olsun ferahlatıcı bir haber…”

“31 ilde uygulanan sokağa çıkma yasağı süresince (…) Büyükşehir Belediyesi Zabıta ekipleri mahalle mahalle gezerek vatandaşların ekmek ihtiyaçlarını Kent Ekmek’in ürettiği ekmekle karşıladı.”

Bazı belediyelerin bütün ihaleleri iptal ederek sadece bu dönemde sıkıntıya giren vatandaşa yardım etmeye başlamaları da yapılması gereken, takdirle karşılanması gereken bir hareket… Sosyal belediyecilik anlayışının gereği de zaten budur.

Bu yardımları yapan belediyelerin cumhur ittifakından mı, millet ittifakından mı seçildiğini artık siz tahmin edebilirsiniz!

Diğer taraftan yine milletin seçtiği bazı belediye başkanları bu yardımları yapamıyorlar, yaptıkları kampanyalar durduruluyor. Bu dönem tarihe ne yazık ki bu şekilde geçecek! Bu salgın geçtiğinde bu döneme ait bu sözler, dâvâlar, kısır tartışmalar epey konuşulacaktır.

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Yazıcı bu durumu şöyle özetlemiş: “Belediye yardım topluyor, iktidar engel oluyor. Belediye ücretsiz ekmek dağıtıyor, iktidar engel oluyor. Sanki iktidarın içinde işi, gücü bırakıp muhalefet belediyelerinin PR’ını yapan birileri var. Yaşananlardan hiç mi ders çıkarmadınız? Yasak, engel bir şeyi küçültmez aksine büyütür. Bizim derdimiz, önceliğimiz tek bir insanımızın dahi mağduriyet yaşamamasıdır. Bırakın, insanlarımızın ihtiyacı karşılansın da, kimin gücü yetiyorsa o karşılasın. Bırakın da imkânı olan, milletimizin derdine derman olacak işler yapsın. Sizin derdiniz ne.”

Gün siyaset yapma günü değil, yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Topyekûn bir mücadele ile üstesinden gelinebilecek bu salgını beraber hareket edilerek, birlik içinde atlatmanın yolu aranıp bulunmalı. Bu mübarek günlerde insanları hayırda yarışmaya teşvik edelim. Kutuplaşmanın, inatlaşmanın hiç kimseye faydası olmaz. “Ben” değil “biz”, anlayışını oturtmalıyız. Bu sıkıntılı dönemde “senden-benden” ayrımı yapmak, vatandaşa yapılacak en büyük kötülük olacaktır.

Suçlamak yerine, “Bu büyük felâkete karşı milletçe birlik beraberlik içinde olmalıyız. Başta belediyeler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının, hali vakti yerinde olanların bütün gayretlerini takdirle ve memnuniyetle karşılıyoruz” demek zor olmasa gerek. Bu zorlu dönemi her birlikte aşmanın ve bizim bize yetmemizin yolu da budur…

***

ÇILDIRMAYALIM!

Tam da burada bir dönem Erdoğan’ın konuşma metin yazarlığını yapan Aydın Ünal’ın “Sağduyunun sesi” diye nitelendiğini bir çığlıktan söz edelim.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Çıldıracağım! Dünyanın en başarısız belediye başkanı; ama sanki eleştirecek bir icraatı yok da ‘sehven’ diye itiraf ettiği bir yazım hatası etrafında dönüp duruyoruz! Bu yaklaşımımız; sadece bu başarısız şahsı büyütüyor. Esaslı bir dil değişikliğine gitmek zorundayız. Böyle gidersek...” sözünü hatırlayalım. 

Sayın Turan’ın cümlesinin sonundaki üç noktanın anlamını da hep birlikte oturup düşünülmesi gerekir. Hiç kimsenin çıldırmasına gerek yok. Akılla ve vicdanla düşünülse bunun yolu bulunur…