"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve Batmanlı Şevket Akın

Misbah ERATİLLA
23 Haziran 2019, Pazar
Bir gece rüyamda ıssız bir dağın başındayım ve korkunç bir canavar bana doğru saldırıya geçiyor.

Öyle vahşi ve korkunç bir yüz ifadesi var ki, korkudan ayaklarım yerden kesilmiş uçar gibi koşuyorum. Korkudan nefesim kesilmiş, yüreğim ağzıma gelmişti. Sonunda dağın bitip denizin başladığı bir düzlüğe geliyorum. Canavarın nefesini ensemde hissediyordum. Ondan kurtulmak için denize doğru yöneldim. Canavar tarafından parçalanıp ölmektense denizin kollarında ölmek istiyordum. Deniz kenarına vardığımda yere çömelerek oturmuş yaşlı bir adam gözüme ilişti. Hemen can havliyle o yaşlı adamın arkasına sığınıp sıkı sıkıya eline yapıştım. Canavar üzerime doğru atlayacağı esnada yaşlı adam ayağa kalkarak ellerini açıp duâ etmeye başladı. Bir anda o vahşi canavar şişirilmiş bir balon gibi patladı ve ortadan yok oldu. Ben ise hâlâ ölüm korkusuyla sımsıkı o yaşlı adamın eline yapışmış bırakmıyordum. Uzun süre korkudan titremem devam etti. Beni canavardan kurtaran yaşlı adama kim olduğunu sorduğumda bana Bediüzzaman Said Nursî olduğunu söyledi. 

Bana döndü ve: “Korkma, evine dön!”   dedi. Hâlâ titreyerek ona: “Eve gitmekten korkuyorum!” dedim.        Bunun üzerine bana: “Gözlerini kapa, açtığında evde olacaksın!” dedi. Gözlerimi kapadığımda rüyadan uyandım. Sabah ezanı okunuyordu. Sabah namazını kıldıktan sonra da korku hâlâ buz gibi içimi titretiyordu. Sabah hemen bölgemizin meşhur hocalarından Mele Hasan adındaki zatın yanına giderek rüyamı ona anlattım. O zat bana rüyamın çok mübarek olduğunu, öncelikle hemen bir kurban kesmemi ve ardından da Bediüzzaman’ı ziyarete gitmemi söyledi. Kurbanı kestim ve Bediüzzaman Said Nursî’nin ziyaretine gitmeye karar verdim.

Günlerce rüyam kor bir ateş gibi içimi yaktı. Merak ateşimi söndürmek için 1952 yılının Mayıs ayı ortalarında Bediüzzaman’ı görmek için yola çıktım. Trenle İstanbul’a giderken yol boyunca içimdeki ateş beni gittikçe daha da yakıyordu. İstanbul’daki dostlarımdan Bediüzzaman’ın Isparta’daki adresini aldım ve bir gün sonra otobüsle Isparta’ya gittim. Isparta’da Bediüzzaman’ın evininin olduğu sokağa geldiğimde (Çarşamba günü) sokakta bekleyen ziyaretçi ve polisler vardı. Bekleyen ziyaretçiyi görünce Bediüzzaman’ı görme ihtimalimin çok az olduğunu anlamıştım. Ama içimdeki yangının sönmesi için Bediüzzaman’ı görmeli ve bir an önce elini öpmeliydim. Sokağın bir köşesine çekilerek Bediüzzaman’ın giriş kapısına bakmaya başladım. En küçük bir hareketlilikte bile heyecanlandım ve gözümü kapısından hiç ayırmadım. Rüyamdaki kurtarıcım Bediüzzaman’ı dünya gözüyle görmek ve elini doya doya öpmek istiyordum. 

O gün akşam namazına kadar sokakta Bediüzzaman’la görüşmek için bir haber bekledim.

 O geceyi bir otele giderek geçirdim. Perşembe sabahı saat dokuz civarında otelden ayrılıp sokağa gelip bir haber beklemeye başladım. Sokakta bekleyenler ve polislerin sayısı düne göre daha artmıştı. Öğle sonrası birden Bediüzzaman’ın giriş kapısının önünde bir hareketlenme olmaya başladı. Heyecanla ayağa fırladım ve kapıya doğru yöneldim. 

Bir genç kalabalığa seslendi: 

“Kardeşler Bediüzzaman yarın Cuma namazını Merkez Camii’nde kılacağından bu gün kimseyi kabul edemeyecektir. Beklemenize gerek yok dedi. Sokaktan ayrılarak otele gittim. Cuma günü erkenden kalktım ve Bediüzzaman’ın Cuma namazını kılacağı camiye gittim. Cami, günün erken saatleri olmasına rağmen tıklım tıklım doluydu. Cuma Namazı saatine doğru kalabalık sokağa kadar taştı. Cuma namazı kılındıktan sonra tesbihatı beklemeden acele ile Bediüzzaman’ı görebilmek için aramaya başladım. Ama onu bir türlü göremiyordum. Çaresizce Bediüzzaman’ın evinin olduğu sokağa döndüm. Ümidim kesilmişti. Kısmet değilmiş diyerek saat 16.00’da İstanbul’a hareket edecek otobüse bilet aldım.

Batman’da manifatura dükkânım vardı. Madem buralara kadar gelmişim, İstanbul’dan biraz mal alıp öyle döneyim diyordum. İstanbul otobüsünün kalkmasına daha iki saat vardı. Bir sefer daha şansımı deneyerek Bediüzzaman’ın evinin olduğu sokağa geri döndüm. Son bir ümit diyerek bir köşeye çekilerek Bediüzzaman’ın kapısına odaklandım. Üzgündüm, Bediüzzaman’a ulaşacak hiçbir yol da görünmüyordu. Hasretim gittikçe içimi daha çok yakıyordu. Bediüzzaman’ı görmeden buralardan gideceğim diye gözlerimden yaşlar akıyordu. Aniden beni derin bir uykudan uyandıran bir ses duydum. Yarı sersem bir vaziyette ayağa kalktım. Bediüzzaman’ın kapısındaki genç kalabalığa ikinci bir defa yüksek sesle “Şevket gelsin” diyordu. Yerimden bir ok gibi fırlayarak giriş kapısına doğru yanaştım. O an Şevket adındaki yirmi kişi kapının önüne gelmişti. Çağrıyı yapan genç sesini yükselterek “Batmanlı Şevket gelsin” dediğinde sevinçten kendimi kaybedip bayılmışım. Kapıdaki iki talebe koluma girip beni merdivenlerden yukarı çıkararak Bediüzzaman’ın odasına kadar götürdü. Bediüzzaman’ın odasından içeriye adımımı attığımda yıllarca suya hasret kalmış biri gibi koşarak elini doyasıya öpmeye başladım. 

O da bir baba sıcaklığıyla elini başımda gezdirerek bana: “Korkma korkma!” diyordu. Ben ise huzurlu bir limana demir atmış birinin sevinç gözyaşlarını döküyordum. 

Bediüzzaman bana: “Zahmet edip gelmişsin, ben hastayım bana duâ et! Senin rüyan hayırdır, korkma!” diyordu. “Başka bir zaman yine gel, görüşelim.” diyordu. Yarışma sonunda dünya birincisi olmuş ve en büyük ödülü kazanmış biri gibi gönlüm ve ruhum huzur içinde Bediüzzaman’dan ayrılarak otobüse bindim ve İstanbul’a gittim.  Manifatura dükkânı için mal aldım ve yükü trene verip Batman’a döndüm.

Bediüzzaman’ı görmem üzerinden bir zaman geçmişti. Bir gazete haberinde Bediüzzaman’ın İstanbul’da bir mahkemesinin olduğunu okuduğumda içimdeki hasret bir daha depreşti ve Bediüzzaman’ı bir daha görmek için trene binerek İstanbul’a gittim. Bediüzzaman’ı görme heyecanıyla mahkemenin olduğu binanın önüne geldiğimde binlerce insan ve polis vardı. Mahkeme salonunda zor da olsa bir yer buldum. Mahkeme salonu o kadar kalabalıktı ki konuşulanları duyamıyordum.  Ama mahkeme bitiminde Bediüzzaman’ın bu dâvâdan beraat ettiğini duydum. O gün öyle büyük bir kalabalık vardı ki Bediüzaman’a bir türlü yaklaşamadım. Ama Bediüzzaman nereye giderse gitsin onun peşinden gidecektim.  Birkaç gün İstanbul’da kaldım. Bediüzzamanın nerede olabileceğini sorup soruşturduğumda Isparta’ya gideceğinin haberini aldım. İstanbul’da birkaç gün kaldıktan sonra otobüse atlayarak Isparta’ya gittim. Bediüzzaman’ın evinin olduğu sokağa gittim ve o gün akşama kadar bekledim. O geceyi otelde geçirdim. Sabah erken saatlerde sokağa geri geldim ve Bediüzzaman’la görüşebilme ümidiyle beklemeye başladım. Öğle saatlerine doğru bir genç Bediüzzaman’ın olduğu evin giriş kapısında göründü. Gence yaklaşarak  Batman’dan geldiğimi adımın Şevket Akın olduğunu Bediüzzaman Hazretleri’yle görüşmek istediğimi söyledim. Bana biraz bekle diyerek merdivenlerden yukarı çıktı. Kısa bir süre sonra dönerek “Batman’lı Şevket kardeşimiz gelsin!” dediğinde içim içime sığmıyordu. İçim ve dışım sevinçle yıkanmış bir halde odasına girdim. On iki dakikaya yakın yanında kaldım. 

Bana: “Niye zahmet edip buralara kadar geldin. Bana duâ et!” dedi. Ellerinden öptüm. O da elini başımda gezdirerek korkma dediğinde içimdeki korku bir kuş gibi uçup gitmişti.

Bu gün yaklaşık 92 yaşındayım. Geçmişe dair birçok hatırayı unutmuşum. Ama Bediüzzaman Hazretleri’ne yaptığım ziyaretlerin her anını bu gün gibi hâlâ hatırlıyorum.

Okunma Sayısı: 3048
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı