26 Eylül 2013, Perşembe
Sahabelerin, Hz. Peygambere sadakatle bağlılıkları, onun emir ve tavsiyelerine harfiyen riayet ettikleri biliniyor.
Bununla birlikte, bazen “Ya Resulallah, bu Allah’ın emri (vahiy) midir, yoksa senin fikrin midir?” diye sorduklarını, vahiy olmadığı bildirilince de kendi fikirlerini beyan ettiklerini ve Sahabenin fikrinin kabul görebildiğini, siyer tarihinden öğreniyoruz.
Örnek olarak; Bedir Savaşında İslâm Ordusu müşriklerden önce Bedir’e ulaşır. Bedir Kuyusuna yakın bir yerde karargâh kurulacakken, Hubab adında genç bir Sahabi, “Yâ Resulallah! Burası, Allah’ın emrettiği bir yer midir? Yoksa sizin fikriniz midir?” sorar. Resulullah (asm) kendi fikri olduğunu söyleyince, genç Sahabi o çevreyi iyi bildiğini, orada karargâh kurmanın uygun olmadığını ve Kureyş Ordusunun muhtemel konaklama yerinin yakınındaki başka bir kuyu başının daha uygun olduğunu, gerekçeli bir şekilde ifade eder. Bunun üzerine, Peygamberimiz (asm), Hubab’ın görüşünü kabul eder ve karargâh onun fikri doğrultusunda kurulur.
Siyer kitaplarında ve hadislerde buna benzer daha başka misalleri görmek mümkündür. Bundan anladığımız; o mümtaz şahsiyetlerin, dünyevî meselelerde kendi fikirlerini rahatlıkla söyleyebildiklerini ve bir anlamda doğru bulmadıkları bir konuyu sorguladıklarını, Hz. Peygamberin de bu fikir beyanına müsamaha ile baktığını ve başka fikirlere değer verdiğini görüyoruz.
Günümüz demokrasilerinde bunun adı fikir hürriyeti, karşı fikir beyanı veya özgürce sorgulama olarak geçmektedir. Yakın tarihimizde, bu fikrî sorgulamanın en güzel ifadesini Bediüzzaman’da görmekteyiz. Denilebilir ki; 1907’de İstanbul’da, Meşrûtiyet arefesinde istibdada karşı başlayan bu sorgulama ve fikir hürriyeti mücadelesi hayatının sonuna kadar devam etmiştir.
Esasen, dört halife döneminde bu fikir serbestiyetinin, hatta bazen biraz da yüksek sesle devam ettiğini; ta ki, Emevilerin hilâfeti saltanata dönüştürmelerine kadar sürdüğünü görüyoruz. Arada, Ömer İbn-i Abdülaziz gibi seçkin bir halifenin saltanat baskısını kaldırma düşüncesi maalesef hayat bulamamış, İslâm âleminde, Asr-ı Saadetteki fikir hürriyeti seviyesine bir daha dönülememiş; bazen hafif, bazen ağır bir şekilde saltanat baskısı sürdürülegelmiştir. Nihayet Osmanlıda, Sultan Abdülhamid döneminde bu baskı, artık istibdatla tesmiye edilir hale varmıştır. Derken, Avrupa’da gelişen hürriyetçilik akımlarının da tesiriyle, zoraki de olsa Meşrûtiyet ilân edilmiş; fakat bu defa, gelen gideni aratır kabilinden İttihat Terakki’nin müstebit yönetimi hâkim olmuştur. Arkasından Cumhuriyetle birlikte insanlar, rahat bir nefes almayı umut ederken, 14 Mayıs 1950’ye kadar fikir hürriyetinin adı bile anılamaz olmuştur. Ondan sonrası malûm..
Adı ne olursa olsun baskı rejimlerinin ortak özelliği; başarıların abartılarak dillendirildiği ve fakat yapılan hataların ve başarısızlıkların sorgulanamayıp örtbas edildiğidir. Bin yıllık tarihimizde bunun sayısız örnekleri vardır.
Meselâ; 1517’de Mısır’ın fethi tarih kitaplarında gururla anlatılırken; fazla değil, bundan üç asır kadar sonra, Mısır Valisinin başkaldırıp, koskoca imparatorluğu ele geçirmesine ramak kala, ancak Avrupa Devletlerinin müdahalesi ile buna engel olunabildiğinin sebepleri sorgulanmaz. 1877-78 Osmanlı-Rus Muharebesinde, Plevne Müdafaası tarih sayfalarında şanlı bir şekilde yerini alırken; Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi’nin Gazi Osman Paşa’ya gereken yardımı göndermemesi ile sonuçlanan mağlûbiyetin sebepleri sorgulanmaz. Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Çanakkale direnişi haklı olarak destanlaştırılırken; yanlış taktik sonucu meydana gelen Sarıkamış bozgunu, nedense sorgulanmadan geçiştirilir.
Bu sorgulanmadan geçiştirme hadiseleri, ne yazık ki, tarihin geçmişinde kalmayıp; demokratikleşmedeki başarısızlığa paralel olarak, yakın tarihimizde de devam edip, günümüze kadar gelmiştir.
Yakın tarihimizdeki örneklerini ve bütün bunların günümüzdeki çözüm süreci ile bağlantısını gelecek makalemizde ele alalım..
Okunma Sayısı: 1715
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.