Beşer hayatında en temel mesele eğitimdir.
Geçmişte medrese ile mektebin ayrılması; bir kanatta cehalet, diğerinde taassuba yol açmıştı. Günümüzde, Pakistan gibi bazı ülkeler hariç tutulursa, Türkiye başta olmak üzere, birçok İslâm ülkesinde medreseler eski fonksiyonunu yitirmiş ve sayıları çok azalmıştır. (Türkiye’de 1924 yılında resmen kapatılmış olsalar da bazı bölgelerde gayr-ı resmî şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir.) En etkin medreselerin başında gelen Mısır’daki El-Ezher Medresesi de 20. asrın ikinci yarısında üniversiteye dönüşmüştür.
Eskiden mekteplilerle medreseliler arasında taassup-cehalet çatışması şeklinde tezahür eden ayrışma; zaman içinde bütün cemiyeti kapsayacak şekilde derinleşmiş, hayat tarzı ve felsefesiyle, biri seküler veya ırkçı bir anlayışa sahip, diğeri dinî hassasiyeti olan, birbirinden farklı iki zıt grup oluşmuştur. Bu iki kesimi uzlaştırarak barış içinde birlikte yaşamalarını sağlayacak olan ancak doğru bir eğitimdir.
Bediüzzaman Said Nursî, bundan bir asır önce, bu konuda, “Medresetüzzehra” adını verdiği bir eğitim modeli önermişti. “Münâzarât” adlı eserinde, “Medresetüzzehra” namını verdiği ve “Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım kılmak.” şeklinde genel çerçevesini çizdiği bu eğitim kurumunun önemini, soru-cevap tarzında anlatmaktadır.
Ayrıca, Emirdağ Lâhikası adlı eserinde yer alan “Reis-i Cumhura ve Başvekile” başlıklı bir mektupta; “Medresetüzzehra” projesinin İslâm âlemi için ehemmiyeti açıklanmaktadır.
Kanaatimce, günümüzde böyle bir eğitim modeline duyulan ihtiyaç azalmamış, daha da artmıştır.
Bilindiği gibi Bediüzzaman, Osmanlı’nın son dönemlerinde Sultan Reşad zamanında ve Cumhuriyetin hemen öncesinde, devlet erkânını Şarkta bir eğitim kurumunun tesisine ikna etmişti.
Sultan Reşad zamanındaki teşebbüs, I. Cihan Savaşı sebebiyle; Cumhuriyetin başlarındaki ise Şeyh Said hadisesi ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu gibi sebeplerle akim kalmıştır.
Meclis tutanaklarındaki şekliyle; “Van’da Medresetüzzehra namıyla bir darü’l-ulum-ı İslâmiye inşa ve küşadı (açılması) ve masarif-i inşaiyesi içün... 1339 (1923) senesi Şer’iye ve Evkaf büdcelerine yüz elli bin lira idhal edilmesi”ni öngören, 17.02.1923 tarihli kanun teklifi, TBMM Genel Kuruluna havale edilmiş ise de kanunlaşamayarak 1925 yılında kadük olmuştur.
Söz konusu teklifin Maarif Encümeni yerine Şer’iye ve Evkaf Encümeninden geçmesi ve adının “Darü’l-Ulûm-ı İslâmiye” yani, “İslâmî İlimler Fakültesi” olması, sadece dinî bir eğitim müessesesi olarak düşünüldüğünü göstermektedir. Bu durumda, şayet tasarı o haliyle yasalaşmış olsa idi, acaba Bediüzzaman’ın amacını karşılayabilir miydi, doğrusu, bundan şahsen emin değilim.
Daha sonraki yıllarda, Cumhurbaşkanlarınca 1 Kasım günleri yapılan Meclis açış konuşmalarında, Doğu Anadolu Bölgesinde bir üniversite kurulması konusu tekrar gündeme gelmiş ve bilhassa Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle ciddî olarak programa alınmıştır. Şöyle ki;
1 Kasım 1937’de Meclis açış konuşmasında, Reis-i Cumhur M. Kemal tarafından üniversitelerle ilgili çalışmalar sıralanırken “...ve doğu bölgesi için, Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullar ile ve nihayet üniversite ile modern bir kültür şehri inşa yolunda şimdiden fiiliyata geçilmelidir” şeklinde bir ifade yer almaktadır.
İsmet İnönü döneminde (Kasım 1938 – Mayıs 1950) Doğu Üniversitesinden söz edilmiyor.
1950 yılında, yeni Reis-i Cumhur C. Bayar, 1 Kasım Meclis açış konuşmasında; M. Kemal’in 1937 yılı konuşmasına atıfta bulunarak, yukarıda yer alan ifadeyi aynen tekrar etmiştir. Sonraki yıllarda, C. Bayar’ın söz konusu açış konuşmalarında bu konunun şu şekilde geliştiği görülmektedir:
1 Kasım 1952: “Yüksek Meclisinizce kabul buyurulan ödenekle, mütehassıs bir «ilim heyetine», icab eden tetkikler yaptırılmış ve neticede Doğuda bir üniversite kurulması için lâzım gelen şartların mevcut olduğu... kanaati teyit edilmiştir. Müstakbel Doğu Üniversitesinin kuruluş kanunu tasarısı hazırlanarak, yüksek tasvibinize arz olunmuştur.”
1 Kasım 1953: “Doğuda bir üniversitenin kurulması için yapılan hazırlıklar tamamlanmış ....”
1 Kasım 1955: “Atatürk Üniversitesinin hazırlıkları ilerlemektedir. Bu büyük dâvâyı gerçekleştirmek için, «Nebraska» Üniversitesi ile Türk mütehassısları müşterek çalışmalarına başlamışlardır... en geç 1958 yılında tedrisata başlanacaktır.” (Not: Konuşma metinleri Resmî Gazete arşivinden alınmıştır.)
50’li yıllarda, DP Hükümetinin Doğuda bir üniversite kurma teşebbüsünün; Bediüzzaman tarafından yakinen takip edildiğini, tasvip ve teşvik gördüğünü, Emirdağ Lâhikasında yer alan konu ile ilgili birçok mektuptaki beyanlardan öğrenmekteyiz. Misal olarak:
“Heyet-i Vekileye (Bakanlar Kuruluna) ve Tevfik İleri’ye (Millî Eğitim Bakanı) arz ediyoruz ki: Şark Üniversitesi hakkında çok kıymettar hizmetinizi Üstadımıza söyledik. O dedi: Ben hasta olmasaydım, ben de o mesele için vilâyat-ı şarkiyeye gidecektim. Ben bütün ruh u canımla Maarif Vekilini tebrik ediyorum...”
“Doğu Üniversitesi Hakkında Tahrifçi Bir Gazeteye Cevaptır. ...Şimdi Atatürk Üniversitesi namı verilen bu darülfünunun küşadına Üstadımız Said Nursî 50 seneden beri büyük bir gayretle çalışmıştır. ... Sultan Reşad, bu Darülfünunun inşası için 19 bin altın tahsis etmiş, Van’da Üstadımız temellerini atmıştı. Fakat Harb-i Umumînin vukuuyla geri kalmıştı. Sonra devr-i Cumhuriyetin iptidasında... Üstadımız tekrar teşebbüse geçmişti... Şark Darülfünununun tesisi için 150 bin banknotun 200 mebustan 163 mebusun imzası ve Mustafa Kemal’in tasdikiyle verilmesine karar verilmişti. Demek ki, şarkın en mühim meselesi o zaman o üniversiteydi. Şimdi yirmi derece daha ziyade ihtiyaç var. Nihayet yine Üstadımızın maddî ve mânevî gayret ve teşvikleri neticesiyle yapılmasına bu hükûmet-i İslâmiye zamanında karar verildi. ...Üstadımızın hastalığı münasebetiyle hizmetinde bulunan Nur Talebeleri”
“Reis-i Cumhura ve Başvekile, ...Reisicumhur gayet mühim mesâil-i siyasiye içinde Şark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hattâ harika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmetle...”
“Mâdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzım gelirken, Amerika’da, Avrupa’da bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var... Said Nursî”
Özellikle bu son beyanattan, söz konusu üniversitenin kuruluş çalışmalarının, Bediüzzaman tarafından çok yakından takip edildiği ve hatta hükûmetin bu konuda yabancılarla istişare yaptığı bilgisine dahi sahip olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim C. Bayar’ın 1955 yılı konuşmasında da geçtiği gibi, yapılan görüşmeler sonucu, Amerikan’ın Nebraska Üniversitesi ile teknik yardım ve işbirliği anlaşması sağlanmış ve adı geçen üniversiteden gelen öğretim elemanları on yıllık bir süre ile eğitimde görev almışlardı.
( DEVAM EDECEK)