Çocukluktan beri Nur cemaatinin içinde büyümüş, tıp fakültesinden yeni mezun olup Nur cemaatinin evinde son 5 yıl bilfiil kalmış ve yüzlerce öğrenciyle alâka kurmuş biri olarak, Nur cemaatlerinin nasıl ortamlar olduğunu, içerisinde nasıl eğitimler verildiğini, bu evlerde kalan öğrencilere nasıl yaklaşıldığını bir de benden dinlemenizi rica ederim.
Çocukluk yıllarımdan başlayacak olursak, bizim evimizde, ben kendimi bileli Risale-i Nur eserleri vardır. Bu eserlerle ev derslerinde, aile sohbetlerinde, ‘cemaat evleri’ denilen Nur dershanelerinde çocukluktan beri alâka kurmuşum. Orta okul yıllarından bu yana Risale-i Nur okuma programlarına katılmış, haftalık Risale derslerine iştirak ediyordum.
Özellikle Risale-i Nur ile alâkamın arttığı yıllar lise yıllarıydı. Lise yıllarında sadece kendim okumaz, arkadaşlarıma da tavsiye eder, onlara da anlatırdım Risale-i Nur’u. Bu eser ile kafamdaki birçok soruya cevap bulur, fikrimin tıkandığı anlarda Risale-i Nur’a başvururdum.
Hatta bir keresinde ‘Allah var mıdır?’ sorusuna kadar fikrimin indirgendiği ve kalbimde müthiş bir fırtına estiği bir anda, Bismillah deyip Risaleleri açtığımı ve ilgili yerleri okuyup o fırtınayı dindirdiğimi hatırlıyorum.
Risale-i Nur ile alâkamda ailemin ne kadar etkili olduğundan bahsetmek istiyorum. Özellikle babam, hiçbir zaman bana baskıyla bir şeyler yaptırmaya kalkmazdı. Ben de zaten baskıya gelemeyen, inatçı bir çocuktum. Babam da bunu bildiği için haftalık Risale derslerine katılmam için beni zorlamaz, sadece tavsiye ederdi.
Ben orta okula giderken 10 günlük bir okuma programı düzenlenmişti. Ailem programa katılmamı bana tavsiye etmişti ve ben arkadaşlarımın da katıldığını duyunca çok sevinmiş ve şevkle okuma programının yolunu tutmuştum. O dönem evden ayrıldığım ilk dönemimdi ve ailemle telefonla irtibat kuruyorduk.
Bir çocuk için, her ne kadar yanında arkadaşları, ona gözü gibi bakan ağabeyleri de olsa ailesinden uzak kalmak zordur. Ailemle telefonla konuştuğumda sesimin titrediğini, konuşmalardan sonra gözyaşlarımı tutamayıp ağladığımı hatırlıyorum. Ancak şimdi baktığımda, o damlacıkların birer Nur tohumu olup kalbimde filizlendiğini görüyorum ve şükrediyorum.
Okuma programının muhtevasında spor ve müsbet eğlence organizasyonları, geziler, bilgi yarışmaları ve çeşitli ikramların yanında Kur’ân, Risale-i Nur ve ilmihal dersleri, soru cevap saaatleri gibi faaliyetler de vardı. Muhtevası çok dolu, çok faydalı, çok zevkli bir program olduğunu hatırlıyor ve aldığım tadı hâlâ hissediyorum.
Lise son sınıfın yazında aile evinden ikinci kez ayrıldığım dönemi anlatayım. Yine bir okuma programıydı ve bu program bir aylıktı. Muhtevası daha yoğun ve okuma saatleri daha fazlaydı. Bu programda iki hafta sonra canım sıkılmış, dayanamayıp babamı aramış ve eve gelmek istediğimi söylemiştim. Babam da otobüs biletimi hemen ayarlamıştı. Ve evin yolunu tutmuştum.
Liseden mezun olduğumda sınava girmiş, ancak istediğim bölümü kazanamayıp bir sene daha hazırlanmıştım. O sene Nur cemaatinin üniversite hazırlık dönemi öğrencilerinin kalması için ayarladığı binada kalmıştım. Bu binada bir sene geçirip sonunda tıp fakültesini kazandığımda kazanımımın sadece tıp fakültesi olmayıp birçok dinî ve ahlâkî kazanım da elde ettiğimi, çok samimî dostluklar kurduğumu, Risale-i Nur ile bağlarımı iyice bağladığımı hatırlıyorum.
Üniversitedeki ilk yılımda ise yine Nur cemaatine yerleşmiştim. Cemaatler hakkında ön yargıların arttığı o dönem bunlara hiç aldırış etmemiştim. Çünkü cemaatin içinde yetişmiş ve cemaatin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. Ancak bir genç olarak kafamda çeşitli konulardan oluşmuş birçok soru vardı. Üniversitedeki ilk senemde bu sorulara muhatap edeceğim ağabeyler ile tanışmış, sorularımı onlara yöneltmiş ve sorularıma cevaplar bulmuştum.
Üniversitedeki ilk yılımda, kaldığım dershanedeki (cemaat evindeki) sorumlu ağabey dershanenin düzeni ve işleyişiyle ilgili disiplinle hareket ediyor, hane halkına gerek temizlik, gerek yemek hazırlama noktasında vazifeler veriyor, sorumluluklarımızı bildiriyordu.
Zaten ister cemaat evi olsun ister öğrenci evi olsun bir evin düzeni, evde kalan her ferdin sorumluluklarıyla işler. Kaldığım ev ise gayet düzenli, sorumluluklarımızı bildiğimiz bir evdi.
İkinci yılımda ise cemaatin eğitim komisyonu bana ev idaresi noktasında sorumluluk verdi ve ben de bu sorumluluğu zevkle yapacağımı ilettim. Çünkü ilk senemde ‘ev nasıl idare edilir?’, gayet iyi öğrenmiştim. Elbette bu vazifemde dışarıdan bana destek olan, sıkıştığım anlarda başvurduğum ağabeyler önemli rol oynadılar. Ve o zamandan itibaren beş sene öğrencilerle birlikte kalmış ve onların sorumluluğunu üstlenmiştim.
Bu yıllarla ilgili o kadar çok hatıram var ki saymakla bitmez ve bu yazıya sığmaz. Ancak nice öğrencilerin hastalıklarında gecenin bir saatinde kalkıp hastaneye gittiğimizi, dertleri olduğunda onları sabırla dinleyip çözümler ürettiğimizi, sevinçlerinde yanlarında olup mütevazı kutlamalarla gönüllerini hoş ettiğimizi ve çoğuyla hâlâ irtibatta olduğumuzu vicdanım rahat bir şekilde söyleyebilirim.
Hatta yakın zamanda dershanemize yeni gelmiş lise birinci sınıf öğrencisinin psikiyatride ‘Disosyatif Kimlik Bozukluğu’ adı verilen ve intiharla sonuçlanabilen psikiyatrik rahatsızlığını fark etmiş ve derhal ailesiyle ve üniversitedeki hocalarımla iletişime geçip tedavisine başlamıştık. Üniversiteden mezun olup ailemin yanına tekrar yerleştiğim bu sıralar, aklım hâlâ kaldığım Nur dershanesinde ve gönlüm hâlâ onlarla birlikte.
İşte Nur cemaatiyle alâkam böyle sürmüş ve halen devam etmektedir ve inşallah devam edecektir. Şimdi ise istirhamım, cemaatler ne tür eğitim veriyor, muhtevası nasıl, öğrencilere nasıl davranıyor gibi gündemlerin vicdan çerçevesinde değerlendirilmesi, o şekilde kanaat belirtilmesi, gençlere maddî manevî hizmet eden bu ortamlar hakkında cümle kurulurken mes’uliyet altına girilmemesidir. Bu yerler hakkında şüphesi olanlar bizlerle rahatça iletişime geçebilir, bu ortamlar hakkında bilgi edinebilir ve ortamları görebilir.
Hiçbir şekilde gizlimiz ve saklımız olmamakta ve bu hizmete vicdanımız rahat bir şekilde devam etmekteyiz.