Ne hikmetse, şu yolcu trenlerinin hiçbirinde küçücük de olsa bir namaz kılacak yer yoktur.
Lokantasından, meyhanesine kadar her şey düşünülmüş. Ama iş mescide gelince, bu kimsenin aklına gelmemiş. Belki de trenler Deccal’in hımarı olduğundan dolayı mı mescid koyulmamış bilemeyiz?
Namaz hususunda, Nur Talebelerinin hassasiyeti bir başkadır. Bu uğurda, yarım asırdan beri çok macera ve mücadelelerimiz olmuştur. Zaman zaman bunları yazdık da...
Şehirler arası uzun yolculuklarda, seyahat edilen vasıta cinsine göre, namaz kılma usûlü farklıdır. Umumî kâide (istisnalar hariç) durdurma imkânı olan vasıtalarda, namaz kılmak pek münasip değilse de durdurulamayan (uçak, tren, gemi gibi) vasıtaların içinde seyahat esnasında namaz kılınabilir. Bunun içinde, kıble tayin edildikten sonra, artık vasıtanın istikameti döndükçe, kıbleden sapsa da yine namaza devam edilir. Mümkün oldukça ayakta kılmalı. Uçakta bu mümkün olmamakta. Ama ilk başlayış ayakta olursa daha iyi olur. Tren ve gemide ise, ayakta kılma imkânı varsa ayakta kılmak daha iyidir. Biz bunların hepsini de yaptık.
Gemilerin, hemen hemen ekserisinde ya mescid ya da namaz kılma tahtaları (seccade) bulunmaktadır. Ama trenlerde maalesef bu yok. Onun için de biraz zorlanıyoruz. TCDD, dindarların işbaşında olduğu bir zamanda bunu yapmayacaksa daha ne zaman yapar anlamam? Bundan dolayı, namazlarımızı kılacak müsaid bir yer bulup kılıyoruz. Tabiî hız ve sarsıntıya göre bu çok kolay olmuyor, ama şükür yine de ibadetimizi îfa edebiliyoruz.
Eylül ayı içinde, Ankara’dan İstanbul’a, bir YHT (Yüksek Hızlı Tren) vasıtasıyla bir seyahatimiz oldu. İstanbul’a gidiş, erken saatte olduğundan, namaz vaktine denk gelmedi. Ama dönüşte, Söğütlüçeşme İstasyonu’ndan hareket ettik. Evvelâ, ikindi namazı vakti girdi. Daha sonra da tabiî, akşam namazı. İkindi namazı için seccademi aldım ve münasip bir yer bulmaya çalıştım. Tabiî, kıbleye doğru da olunca, wc tarafındaki kapının çıkış hizasına doğru seccademi seriyordum, o arada, hanım bir kondüktör yanımdan geçiyordu. “Birazdan Pendik İstasyonu’na geleceğiz, yolcular buradan binecek, namaz kılmanız zor olur” dedi. Ben de, seccadeyi toplayıp, biraz beklemeye koyuldum. Bizim namazımız, bîiznillah, çok kıymetliydi. Peygamber (asm) öyle demiyor muydu? “Sabah namazının iki rek’at sünneti, dünya ve dünya içindekilerden hayırlıdır!” diye. Pendik’i geçtikten sonra kılmaya niyetlendim.
Fakat o da ne? Yüksek hızlı, 250 km./saat kadar hız yapabilen tren, Pendik İstasyonu’na gelmeden, birden durdu. Şaşırdım, ne olduğunu merak ile birlikte, hemen aslî vazifem olan namaz için bir fırsat olan bu beklemeyi değerlendirip, seccademi serdim. Tren, sanki benim namaz kılmam için mola vermiş gibi, namaz bitince hareket etti. İçimden dedim ki; “ Ey Yâ Rabbim! İhlâsla namaza teveccüh ettik, sen de bizim namazımız için bu treni durdurdun.” Elhamdulillah, Rabbimizin fazl-u ihsanına…
Not: Sehven, dün yazarımızın daha önceden yayınlanan bir yazısı yayınlanmıştır. Yazarımız ve okuyucularımızdan özür dileriz.