"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyet (1)

Özgür ÖZCAN
21 Haziran 2021, Pazartesi
Bir terim veya uygulama olarak hürriyet kavramı insanlık tarihinden beri tartışma konusu olmuştur.

Sosyalleşen ve bu yönde meyilli olan insan, bireysellik yerine başkalarıyla bir arada yaşamaya başladığı günden itibaren hem kendi güvenliği, hem de bulunduğu toplumun güvenliğini sağlamak amacıyla, gerek nas kökenli, gerek İlâhî kökenli bir takım kurallar bütünü içerisinde hayatını idame ettirmiştir. Bu kurallar, bazen bir ihtiyaçdan ötürü, bazen de keyfi olarak zamanla değiştirilmiş ve ferdî anlamda hür, ama topluma da bağımlı olan insanın çeşitli kısıtlamalar ile karşılaşması kaçınılmaz olmuştur. Bu kısıtlamalar insandan insana, yâ da toplumdan topluma bir yönelim şeklinde, gerek ferdî çatışmalara, gerekse de tarihe yön vermiş savaşlara sebebiyet vermiştir.

Bilimsel deyişle ilkel insandan (!) günümüz modern insanına kadar yaşantı biçimleri, medeniyet süreci, kullanılan eşyalar, aletler vs. değişse de, insanın hürriyet arayışı hiç değişmemiştir. Çünkü La Boetie’nin deyimiyle “İnsanın tabiî özelliği hür olmak ve hür olmayı istemektir.” 1 Tercih etme, fikir beyan etme, seyahat etme, çalışma gibi birçok alanda müdahaleye maruz kalan veya bu temel hakları konusunda engeller ile karşılaşan insan, bu engelleri aşmak için bazen çeşitli çözümlere başvurmuş, bazen de hoşnutsuz biçimde boyun eğmiştir.

Tarih sürecinde efendi-köle, hükümdar-halk, patron-işçi, yöneten-yönetici gibi tabiî ya da tabiî bir statü ayrımında olan insanlık toplumu üst kademenin alt kademeyle olan ilişkisi çerçevesinde, sosyal hayatın bir gereği olarak da kısıtlamalar ile karşılaşmıştır. Günümüzde de hâlâ bu durum geçerlidir. Yalnız, günümüzde bu tarihi süreçten biraz farklı olan bir hürriyet anlayışıyla karşı karşıyayız. Sınıf mücadelelerinin aşikâr olarak görülmediği, işçinin veya halkın daha fazla haklara sahip olduğu ve köleliğin kaldırıldığı bir çağda hürriyet artık görünürde kısıtlanan değil, aksine daha çok teşvik edilen bir kavram olmaya başlamıştır. Bilgiye ulaşma, fikirlerini beyan etme, alış veriş, seyahat, ikamet gibi birçok alanda görece, hem daha fazla imkâna, hem de daha fazla hürriyete sahibiz. Ayrıca yazılı ve görsel basın, internet, sosyal medya gibi vasıtalar sayesinde dünya küçük bir köy, ya da mahalle haline geldi diyebiliyoruz.

İşte günümüzde sosyologlarının, filozoflarının ve toplumbilimcilerinin de tartışma konularından biri teknoloji çağındaki bu hürriyet algısı. Çünkü hepimizin bildiği üzere son iki yüzyılda insanlık çok önemli aşamalar kaydetti ve geçmişte çok pahalı ve zahmetli olan iş ve işlemler günümüzde ya çok ucuz, ya da bedava haline geldi. Bu durum da kafalarda şu soruyu çağrıştırdı? Tarih boyunca zengin azınlık, bir şekilde yoksul çoğunluğa tahakküm ederken ve en temel haklarını bile elinden alırken, günümüzde neden daha fazla hürriyet için devletler ve uluslar arası şirketler çaba sarf ediyor?

Foucault’a göre gerek iktidar biçimi olsun, gerek efendi-köle ya da patron-işçi ilişkisinde olsun 17.yüzyıldan itibaren egemenlik anlayışında disiplin fikri ön planda olmaya başlamıştır. 2 Coğrafî keşifler ile zenginleşen Avrupa’da üretim ve pazarlama fikri hâkim olur. Sömürgecilik diye de nitelendirdiğimiz bu dönemde özellikle Sanayi İnkılâbı’ndan sonra insana duyulan ihtiyaç artar ve çalışan iş gücünden maksimum verim alınabilmesi için insan bedeninin daha özenli kullanımı ve disipline edilmesi temel hedeftir. 3 Endüstriyel sistemde, bedenin makineli üretime uygun hale getirilmesi zorunluluk halini almıştır. Bu amaç için her türlü bedenî sapma ve düzensizlik bertaraf edilmelidir. Bu anlamda sağlık düzeyi, doğum ve ölüm oranları, yaşama süresini düzenleme, emeklilik yaşı gibi kavramlar disiplin iktidarının temel odak ve kontrol nesneleridir. 4 İnsan bir anlamda çalışması ve üretmesi gereken bir canlıdır. İnsanın hürriyeti meselesi hâlâ muammadır.

Byung-Chul Han’a göre kapitalizmin mutasyona uğramış biçimi olan neoliberalizm öncelikli olarak biyolojik, yani bedenî olarak ilgilenmez. 5 Ruhî ve zihnî süreçler daha önemlidir. Özellikle üretimde makine ve robotların çoğalması ile insana duyulan ihtiyacın azalması ve üretimin fazlalaşması ile pazarlama ihtiyacının artması kapitalizmin yeni stratejiler geliştirmesine sebep olmuştur. Hem endüstriyel kuruluşlar temel ihtiyaçlar haricinde, estetik ihtiyaçlar odaklı üretime ağırlık vermiş, hem de bu üretimin tüketilmesini amaçlayan politikalar geliştirmeye başlamıştır. 6 Başka bir açıyla bakarsak temel ihtiyaçlar, estetik ihtiyaçlara göre daha ucuzdur. Bu da Han’ın deyimiyle psikopolitikanın stratejilerinin daha fazla kâr getirmesiyle sonuçlanır.

Dipnotlar:

1- Etienne de La Boetie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, İmge, 2016. 2- Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, İmge, 2013. 3- A.g.e., 4- A.g.e. 5- Byung-Chul Han, Psikopolitika, Metis, 2019. 6- A.g.e. 

Okunma Sayısı: 1303
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı