Bir zamandır belâlar, musîbetler, seller, depremler İlâhî takdir ile memleketimizin ve dünyanın üzerinde tesirlerini göstermeye devam ediyor.
Tek tek veya umumen acaba bu beliyyeler, musîbetler neden peşimizi bırakmıyorlar, devam ediyor diye düşünmemiz gerekiyor.
Elbette ki kadere verilen fetvalar kazanın tahakkuku ile devam ettiriliyor.
Kendi canibimizden bakmamız lâzım. Bizler neler yapıyoruz? Bir kısım dinî mukaddesatı, inançları rencide edecek şekilde; akılları sıra dini; fetvalarla siyasal İslâm görüşleri doğrultusunda alet edenler malûm… Gadab-ı İlâhinin tecellisinin de elbette ki mühim payları var.
Fakat lâkin esas itibariyle dini yaşıyorum, dine hizmet ediyorum, imanî, Kur’ânî hizmetlerde bulunuyorum diyenlerin bunu yapmadıkları gibi birde akılları sıra başkalarına fetva verdikleri, destek oldukları, duâ ettikleri vs. görülüyor. Bu ise gadab-ı İlâhiyenin ekseriyetini teşkil eder.
Gelelim şahıs şahıs, fert fert, ne yapıyoruz? Evet!.. Kur’ân, iman, İslâmiyete hizmet ediyoruz diye… büyük bir gaflet, rehavet, gösteriş, riya, mevki makam, dünya ve dünya metaı sevdası, birbirini yeme, üstün çıkma dâvâsı vs. Ve Rahmet-i İlâhiye, İnayet-i Rabbaniye, muvafakat-ı Kur’âniye ve Risale Nurlar ortada yok!.. Maalesef yok yok…
Sekiz elimizle dört kafamızı tutarak gerçek manada Kur’ân, iman hakikatlerinin okunması, anlaşılması, anlatılmasına büyük bir gayretle, aşkla, şevkle, ümidle çalışmamız, okumamız, anlamamız ve yaşamamız icap ediyor.
Belki mecburuz…
Nurlar’la imanı kurtaran ey ehl-i İslâm siz de bir tevakkuf, duraklama, aksama, tembellik ve tenperverlik olursa herkeste, âlemde bütün Müslümanlarda milyon defa olur… Mesul sizsiniz…
Çünki tahkiki imanla Risale-i Nur dersi tam selâmetle ve sahih olarak yapılmaya, toplumun istinadgâhları/dayanakları yıkılmış demektir…
Ve her şeye müstehak oluruz.