Olmaz böyle bir şeyler dediğimiz zaman tenkidinin ortaya düşse de olur… Ve bir gün sizin başınızı bulur.
İnsan atar tutar… Bir günde bakmışsınız attıklarının altında kendi başı kalıverir.
Su-i zan edersin… En yakından samimî olarak görüştüklerin hakkında kötü, fena şeyler düşünürsün ve bir bakmışsın su-i zanna maruz kalmışsın.
Ben şöyleyim, böyleyim dersin… Dost ve düşmanların bakar görür ki sen ne öylesin ne böylesin. Ancak tam takır boş bakır… Tin tin bir adamsın…
Boşuna dememiş Ziya Efendi, “Ayinesi iştir şahsın lafâ bakılmaz; zerdüş palan vursan eşek yine eşektir…” (aklımda kaldığı kadar bir beyit yaptım kusura kalınmaya aman efendim!..)
Bir panel yönetiyoruz; üç konuşmacı hazırladıkları fikir ve düşündüklerini bin beş yüz kişilik bir dinleyiciyle paylaştılar ve güzel de alkış aldılar…
Bakıyorum önüme dördüncü konuşmacıdan bir not kâğıdı: “Benim konuşacaklarımı diğer panelistler konuştular… Şimdi ben ne konuşacağım?” Ben de not kâğıdının altına: “Ne konuşursan konuş…”
O da havadan, sudan konuştu!.. Zaten hayat yarı yarıya hava ve su değil mi efendim!
Günlerden bir gün sosyal komisyon faaliyetlerinden sorumlu olarak, önemli bir Bediüzzaman Haftası için konferansa konuşmacı çağrılmasının kararı doğrultusunda sadece adını şıngıllandırarak kendisini aklı sıra meşhur etmiş birisini ısrarla çağırmamı ekseriyetle istediler. Netice konferanscımız kalabalık bir misafir dinleyecimizin huzuruna çıktı ve “Muhterem hazirun konumuz Bediüzzaman’la alâkalı şu konu, ama… Benim notlarım arabamda kaldı, ben size filan kıt’adan İslâmî faaliyetleri anlatacağım!.. Ve anlattığını zannederek konuşmaya başladı… Bayağı bir kalabalık dinleyicinin salonu terk etmesine rağmen… Ben ne yapayım elma dedik, elmayım dedi… Armut çıktı!.. Yapacak bir şey yok!..
Son bir anekdot yine böyle kurusıkı ısrarlarla “Çağıralım ne olacak, şöyle ünvanı var…” denilen bir konferansçımızda da kısaca anlatıyorum: Konuşmacı mikrofonu eline alıp “Beni bunlar buraya çağırdı, ama!.. Ben bu konuları bilmiyorum, şimdi ben ne konuşacağım…” diye dinleyicilere sormaz mı!.. Dinleyicilerde kahkahayı basıp: “Ne konuşursan konuş!..” dediler. Ne yapsınlar hiç olmazsa adamcağız üzülmesin!..