Taşları, kayaları, biriketleri, tuğlaları ve ytong kalıplarını konuştursak... Veya temsili olarak onlara bir şeyler, menfaat ya da mevkiler, makamlar… Öyle ya ben harikayım, ben güzelim demeselerde! Ben sağlamım, ben sertim, ben yumuşağım, ben toplamayım, ben yontmayım, ben kullanılacak malzemeyim gibi sözleri ihtimal diyeceklerdir.
Yahut da; Allah ondan ebediyyen razı olsun Bediüzzaman Said Nursî’nin; Kur’ân, iman, İslâmiyet hizmetlerinde bulunanların, koşturanların birbirlerine istinad noktaları olmaları, tesanüdleri, dayanışmaları ve uhuvvetleri noktalarından; birbirimize hem hâkim, hem mahkûmuz diyecekler… Harika kavisler, yarım daireler halindeki binalardaki kubbeleri göstereceklerdi.
Binalarda yalnızca kubbe mi var? Elbette üst üste konan tuğla misüllü her türlü yapı malzemesi ve aradaki kaynaşmayı temin eden harçlar da bizlere; dayanışma, uhuvvet, tesanüd, kaynaşma, sağlamlaşma ve mukavemetli olma noktalarından da kubbelerdeki taşlar kadar muhteşem olmasa da kulaklarımıza kendileri için bir şeyler fısıldayacaklardır.
Üstteki tuğlanın altındakine, bir üstündekine, yanındakine ve aralarındaki harca karşı birbirlerine; teslim olmuş, başını eğmiş, mütevaziyane kabul buyurmuş, birbirinin hatalarını örtmüş, genel olarak da bir sıva, bir boya altında birbirlerine hem hâkimiyetlerini, hem de mahkûmiyetlerini baştan ilân edip sonradan kabul etmişlerdir.
İşte binbir emek, çalışma, gayret ve masraflarla yapılan binaların; bizlere gülümsemeleri, bizlerin hoşlarına gitmeleri, bizleri kendilerinde misafir etmeleri de bir bakıma onlardaki her türlü kullanılan malzemenin; bir- birlerine gülümsemelerinden, birbirlerinden memnun olmalarındandır. Elbette ki maddî âlemdeki zikir, tesbih ve kulluktan yaratılıştan haberdar olan bu malzemeler ve maddî varlıkların kendilerine göre sabitte olsa, bir manevî mertebeleri olmasa da bir şahs-ı manevî çadırları kendilerini yaratan, yapan Rablerince vardır.
Fatiha’yı okurken, Allah ondan ebediyen razı olsun Bediüzzaman Said Nursî “na’bü”deki “nun”un tefsirini ve izahını yaparken bütün kâinatın maddî olarak da bir zikir, tesbih, tahmid ve tahlil yapma noktasından bir halka, bir daire ve bir cemaat olduklarını harika bir tarzda izah ediyor…
Evet, evet bizler de en azından taşlar kadar fevkaniyet sırrına ehemmiyet vermeliyiz. Mütevazı, başı eğik ve alttaki taşın daima yapılarda başarılı olduğu görülüyor.