Hizmet-i İmaniye ve Kur’âniyede bulunan hademelerin birbirlerine yardımları ve muavenet etmeleri ve kucaklayıcı bir şekilde hal ve hareketlerine daima dikkat ederek, birer şevk ve ümid unsuru olmaları elzemdir, zarurîdir ve mecburiyet vardır…
Risale-i Nurlar’la iman, Kur’ân, İslâmiyet hizmetinde çalışanlar, koşup koşturanlar manevî kazançlarında bir inayet ve berekete mazhar oldukları gibi; maddî ve vücudî olarak da hüsn-ü maişete, inayata, bereketlere muhatap ve mazhar olurlar… Onlar için en kötü bir alıkoyucu ve lütufkârane bir bahane derd-i maişettir… İhlâsla, uhuvvetle, sadâkatle ve şevkle, aşkla Nurlar’ın dairesine hizmet için, iman hizmeti için hiçbir kimsenin derd-i maişet noktasında mağdur ve mahsun oldukları görülmemiştir… Bilâkis inayetlere, kerametkârane iyilik, güzellik ve faydalara muhatap ve mazhar olmuşlardır…
Risale-i Nurlar’ı anlayarak ve ihlâsla okuyarak hiçbir adam, hiçbir mü’mine, hizmette kardeşine ve arkadaşına iman hizmetinde aldıkları vazifeler ve mazhariyetler için taraftarane, tarafgirane tavır takınamazlar ve davranamazlar… Taraftarlık ve taraftarane hareketlerle hizmeti inkitaa uğratanlar indi İlâhîde mesul olurlar, çünkü taraftarlar birbirleriyle uğraşırken iman, Kur’ân hizmetleri akim kalır, yapılamaz ve en iyi ihtimalle ertelenir. Her üç halde de iman hizmetine zarar gelir ve hademeler nifak ve şikakla tokat yerler…
Bu ahirzaman hadisatının dehşeti içerisinde, ehl-i dünyanın yılanları ve münafık canavarları eğer Kur’ân hizmetkârı Nurcular’a musallat olup onlarla uğraşıyorlarsa; muhakkak bir surette biliniz ki ellerindeki mücevherat hazinesi Risale-i Nurlar’ı okumuyorlar, anlamıyorlar ve anlatamıyorlardır…
Hizmette soğukluk sadece maddî meselelerden ortaya çıkmıyor. Belki manevî makamlar, füyuzat hisleri ve hizmetin manevî kerametleri de bazen arkadaşlarımızı can evlerinden vuruyor ve ihlâsları zedeleniyor… Buna karşı şu hizmet-i Kur’âniyede bulunan hademelerin ayaklarının üzerinde “bir hizmet yorgunluğu TOZU…” olmayı her türlü maddî manevî, makam ve menfaatlere tercih etmek ve kabul etmek lâzımdır… Ta ki, ne nefislerimiz ne de imana muhtaç gönüller hizmet-i imaniye ve Kur’âniyenin maddî manevî hiçbir şeye alet edilemeyeceğini görsünler ve anlasınlar.
Hizmet-i Kur’âniye ve imaniyenin selâmeti ve muvaffakiyeti açısından hizmette hiçbir zaman şahıs bazlı bir taraftarlık ve tarafgirliğe müsaade edilmemelidir. Çünkü bizim hizmetlerimiz ancak ve ancak iman, Kur’ân ve İslâmiyet dairesi içinde bulunan Nur Talebelerinin şahs-ı manevî ve şemsiyesi altında oluyor ve görülüyor…
Bize düşen şahıs taraftarlığı değil; ihlâsla, sadâkatle, uhuvvetle ve ümitle, aşkla sadece ve sadece iman hizmeti olmalıdır… Ve buna mecburuz…