Hâtime
Şu Hâtime, dört çeşit hastalıkları beyan eder ve tedavi çarelerini gösterir.
Birinci hastalık, “yeis”tir.
Arkadaş!
Amele ve tâate muvaffak olamayan azaptan korkar, ye’se düşer. Böyle bir me’yusun gözüne, dinî meselelere münafi edna ve zayıf bir emare, kocaman bir bürhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerin sâikasıyla ilân-ı isyan ederek İslâm dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder. Binaenaleyh, a’male muvaffak olamayanlar, ye’se düşmemek için şu âyete müracaat etsin:
[Mealen:] “De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” [Zümer Sûresi: 53.]
İkinci hastalık, “ucb”dur.
Arkadaş!
Ye’se düşen adam, azaptan kurtulmak için, istinad edecek bir noktayı aramaya başlar. Bakar ki, bir miktar hasenât ve kemâlâtı var; hemen o kemâlâtına bel bağlar.
Güvenerek der ki: “Bu kemâlât beni kurtarır, yeter” diye bir derece rahat eder. Halbuki a’male güvenmek ucbdur, insanı dalâlete atar. Çünkü insanın yaptığı kemâlât ve iyiliklerde hakkı yoktur, mülkü değildir, onlara güvenemez.
Hem insanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü kendisinin eser-i sanatı değildir. O vücudu yolda bulmuş, lakîta olarak temellük de etmiş değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için yere atılmış da, insan almış değildir. Ancak o vücud hâvî olduğu garip sanat, acib nakışların şehadetiyle, bir Sâni-i Hakîm’in dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emaneten oturur. O vücudda yapılan binlerce tasarrufattan, ancak bir tane insana aittir.
Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyâr sahibi insan iken, ef’al-i ihtiyâriye namıyla kendisine mal zannettiği ef’alin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husulünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana aittir.
[Devamı var]
Mesnevî-i Nuriye, Katre, s. 78
LÛGATÇE:
a’mâl: Ameller, işler; iyilikler.
dalâlet: Hak yoldan sapmak.
dest-i kudret: Kudret eli (mecaz).
ef’al-i ihtiyariye: Kişinin kendi isteğiyle yaptığı işler, kişinin kendi ihtiyarî fiilleri.
ekl: Yeme, yemek.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
hasenât: İyi ameller, iyi işler, hayırlar.
hâtime: Son söz, bir eserin sonuç kısmı.
hâvî: İçine alan, kapsayan, kuşatan.
lakîta: Atılmış sahipsiz mal.
me’yus: Ye’se düşmüş, ümitsiz, kederli.
münafi: Zıt, aykırı.
Sâni-i Hakîm: Her şeyi sanatla ve hikmetle yaratan Allah.
şürb: İçmek.
tâat: İtaat etme, Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma; ibadet.
temellük etmek: Sahiplenmek, kendine mal etmek.
ucb: Kendini beğenmişlik, kibir, gurur.
yeis: Ümitsizlik.