Otuz beş sene evvel tab’ edilen Hakikat Çekirdekleri namındaki risaleden vecizelerdir.
1. Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’ân’dır.
2. Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, tâli’siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi ittihad-ı İslâmdır.
3. Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele malik olmayan kimse, kâinatta dava-i halk ve iddia-i icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır.
4. Haşirde bütün zevi’l-ervahın ihyası, mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineğin baharda ihya ve inşasından kudrete daha ağır olamaz. Zira kudret-i ezeliye zatiyedir; tagayyür edemez, acz tahallül edemez, avâik tedahül edemez. Onda merâtib olamaz; her şey Ona nisbeten birdir.
5. Sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk etmiştir.
6. Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.
7. Kâinatın telifinde öyle bir i’caz var ki bütün esbab-ı tabiiye, farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar yine kemâl-i acz ile o i’caza karşı secde ederek, “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize verdiğinden başka bizim hiçbir kudretimiz yoktur. Muhakkak ki Sen çok yüce olan Aziz ve her şeyi hikmetle yapan Hakîm’sin” diyeceklerdir.
8. Esbaba tesir-i hakikî verilmemiş; vahdet ve celâl öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab dest-i kudrete perde olmuştur; izzet ve azamet öyle ister; tâ nazar-ı zâhirde dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaşir görülmesin.
9. Mahall-i taallûk-u kudret olan her şeydeki melekûtiyet ciheti şeffaftır, nezihtir.
Mektubat, s. 551
LÛGATÇE:
alil: hasta, hastalıklı.
avâik: engeller, zorluklar.
dava-i halk: yaratma iddiası.
esbab-ı tabiiye: tabiattaki sebepler.
fâil-i muhtar: dilediğini yapmakta serbest olan.
i’caz: mu’cizelik, mu’cize oluş.
ittiba-ı Kur’ân: Kur’ân’a tâbi olma.
ittihad-ı İslâm: İslâm birliği.
mahall-i taallûk-u kudret: kudretin taalluk ettiği, ilgili olduğu yer.
mariz: hasta.
melekûtiyet: her şeyin doğrudan Allah’ın ilim, hikmet ve kudretine bakan iç yüzü.
mevt-âlûd: ölüm bulaşmış, ölümle karışık.
mübaşir: vasıtasız, bizzat yapan, kendisi ele alan.
nevm: uyku.
nücum: yıldızlar.
şümus: güneşler.
tab etmek: kitap olarak basmak.
tagayyür: değişme, başkalaşma.
tahallül: araya girme, müdahale etme.
tâli’siz: kısmetsiz, talihsiz, bahtsız.
umûr-u hasise: küçük ve değersiz işler.
zevi’l-ervah: ruh sahipleri.