Bugünkü konumuz “Bismillah her hayrın başıdır” cümlesi olsun. Yani, Hz. Bediüzzaman bu cümleyi hangi şartlarda ve ne anlamda kullanmış ve bizler ne anlamalıyız?
Bir değişik ifadeyle Allah’ın ismi bütün hayırların başıdır, her şeyden önce onu zikretmek lâzımdır gibi anlamlara gelir ve İslâm büyükleri bu meseleyi; besmele, hamdele ve salvele diye formüle etmiştir. Salvele, Fahr-ı Cihan Efendimize (asm) salâvat şeklinde ifade edilebilir.
Burada Üstad Bediüzzaman bir başka gerçeğe de dikkat çekerek “her hayrın başıdır” demekle hem bir tecdit, hem bir tetkik yapmış oluyor. Yani, yaptığımız iş de, hayırlı olmalı ki biz de, o aşk ve şevk ile Rabbimizden yardım istemiş olalım. Fakat “hayır” nedir denirse cevabımız ne olmalı?
Bunun sırrını anlamak için Üstadın ‘hayr’ı başka ne anlamda kullandığına bakalım.
Meselâ: Üstad bir başka cümlesinde de “Vücut hayır, adem (yokluk) şerdir” diyor.
Hadis-i şerifte ise “El hayru fî mahtârehullah” (Hayır, Allah’ın tercihidir) buyruluyor. Yani Cenab-ı Allah bir şeyin varlığını yokluğuna tercih etmişse o hayırdır. O halde mevcudat külliyen hayırdır demeliyiz. Yunus Emre’nin de; “Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü” dediği gibi.
Mevcudatı da, yine kendi tercihleriyle adem âlemleri hesabına çalışan şerirler, bir de vücut âlemleri hesabına çalışan “ebrar/hayırlılar” olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Meselâ aklı iptale çalışan sarhoşlarla o akılla rızayı kazanan bahtiyarlar bir olur mu?
Hatta başta meleklerin endişelerine rağmen Adem oğlunun dünyaya gönderilmesiyle bu olay başlamış olur. Demek bizim her hayırdan mevcudatı ve ahyarı anlamamız, her hayrın başından da, “Besmele”yi anlamamız gerekiyor. Yani “Bismillah” bütün hayırlı işlerin başıdır.
Bu gerçeği bütün sûrelerin başındaki Besmeleden de anlamamız gerekir. Yani bütün sûrelerin başında Besmele olduğu gibi, mahlûkatın başında da Besmele vardır demektir. Çünkü; “bütün mevcudat ve zerrat, harekâtında Bismillah der” ve harekât ve hayata Allah’ın ismi ile başlar. (Sözler, s. 548)
İşte bu gerçeği keşfedip bütün engellere ve tehditlere rağmen ilân edene Mehdi, inkâr etmenin ötesinde “Allah” demeyi bile yasaklayana da Süfyan deniyor. Demek bu cümle bir tecdit ve mehdiyyet alâmetidir ve Mehdi Besmelenin hitamında çıkar. (Yani; Besmelenin yasaklandığı zaman çıkar demektir.)
Hz. Ali “Besmelenin harflerini sayın ve sonuncu harfin rakamına göre (kaçıncı harf kaçıncı asra tekabül ediyorsa) zamanın bitmesini ve mehdinin çıkmasını bekleyin, ona uyarak selâmeti bulun” der. Bayezid-i Bistami de: “Besmelenin harflerinin sonu Mehdinin çıkma vaktidir.” Yani zaman veya asır Besmelenin harflerinin sonuna geldiğinde mehdinin çıkış zamanıdır. (Ramuzü’l-Ehadis, 2:676)
Bu duruma göre Besmelenin son harfi olan “mim” hem 19. asrı, hem de mehdinin “mim”ini de gösterdiği ifade edilebilir. Böylece ahirzamanın, varis-i Resûlullah (asm) olarak mes’ulünün, Mehdi olduğuna da işaret olduğu kabul edilir.
Bu kadar mühim işaretlere rağmen bu hakikati itiraf etmekten korkanlara ne demeli?
Gerçi şair “Kim ki ahvale ederse tariz / Sürülür ağzına bal, susturulur, / Yine durmaz ederse ısrar, / Dürülür defteri kan kusturulur” diye süfyaniyetin istibdat ve vahametine dikkat çekmiş ise de, bütün engellere rağmen bu gerçeği itiraf eden mele-i âlânın sakinlerinin alkışladığı kahramanlar isbat-ı vücut etmişlerdir. Yani Hak uğruna canını feda edenleri, deccalın Cehennemi yıldıramamıştır. Mehdi ve talebeleri gibi.
İşte bunun için ben; her şeye rağmen bu gerçeği itiraf edenlere “Mehdinin şahs-ı manevisi”, etmeyenlere ise “Deccalın şahs-ı manevisi” demeyi en makul cevap olarak düşünüyorum. Zira Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değildir.”
Yani; “Kişi sevdiği ile beraberdir” (Buhari, Müslim: Abdullah b. Mes’ud)
Demek bu asır: Bir can için canandan vazgeçenlerle, canını Canan’a feda edenler asrıdır. Ve “Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyye ve hakikat-i Kur’âniyeye temessük edip hizmet eden yüz şehit sevabını kazanır” mealindeki hadis-i şerif, Yirmi Birinci Lem’a’da zikredilir ve “Müsned-i Firdevs, 4: 198, Cem’ü’l-Fevaid ve Feyz’ül-kadir H. No: 9171” gibi en az on kaynakta gösterilmiştir. Demek bu kadar tahşidat, bu işin vehametine işarettir. (Lem’alar, s. 283)
Ayrıca Üstad; 1. Söz’de de, “Şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır” demekle de, bu Besmele meselesinin, aynı zamanda şeair-i İslâm olduğuna işaret ediyor ve onun için de hırz-ı can etmiştir.
Demek Besmele bizim en mühim meselemizdir ki, Üstad, Külliyatın da başına almıştır. “Allah sabredenlerle beraberdir” vesselâm.