"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Edille-i Şer’iyye (6)

Şemseddin ÇAKIR
08 Kasım 2019, Cuma
Edille-i Şer’iyye arayışımıza Hud Sûresi 112. Âyetle devam ediyoruz. Elbette Edille-i Şer’iyye’nin tesbiti şer’i delillerle olur, şer’i delillerin başında Kur’ân-ı Azimüşşan gelir. Bakalım o ne der?

İKİNCİ ÂYET

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hut Sûresi 112.) Âyet-i meşhuresidir ki; bu Âyet-i kerime “Hut Sûresi beni ihtiyarlattı.” (Tirmizi Tefsir-ül vusul 56) Hadisinin söylenmesine sebep olmuştur. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” Âyetinin işâreti Sekizinci Lem’ada tafsilen bahsedildiği gibi, Sûre-i Hud’da, “O gün insanlardan ‘şâkiler’ ve ‘Saidler’ vardır” ila âhir... Âyetinin iki kuvvetli işâret veren sahifesinin mukâbilindeki gayet meşhur bir âyetidir. Makamı cifrisi bin üçyüz üç ederek, hem Sûre-i Şûrâ’nın ikinci sahifesinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” bin üçyüz dokuz ederek, o tarihte umum muhatapları içinde birisine hususan Kur’ân hesabına iltifat edip istikametle emreder ki, birinci tarih ise, Resâili’n-Nur müellifinin Risale-i Nuru netice veren ulumun tahsiline başladığı tarihtir. Ve ikinci âyetin tarihi ise, o müellifin harika bir surette pek az bir zamanda ilimce tekemmül etmesi, tahsilden tedrise başladığı ve üç ayda bir kış içinde onbeş senede medresede okunan üçyüz kitaptan ziyade okuduğu ve o zamanın o muhitte en meşhur ulemasının yanında o üç ayın mahsulü onbeş senesinin mahsulü kadar netice verdiği çok mükerrer imtihanlarla (Haşiye: Bu beyanatı methiye Said’e âid değildir. Belki Kur’ân’ın bir tilmizini bir hadimini “Said” (ra) lisanıyle ve haliyle taltif eder; ta hizmetine itimad edilsin) ve hangi ilimden olursa olsun sorulan her suale karşı cevap vermekle isbat ettiği aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen Risâle-i Nur’un istikametine bir işarettir.

Bu vesileyle bu meseleye Yedinci ve Sekizinci lem’adan da, işaret ve beşaretleri te’yiden çok kısa bir hülâsayla devam edelim.

Yedinci Lem’ada sırat-ı müstakimin teminatı olan beş gurup âyet-i kerimeyle şöyle ifade edilir: “Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ise ne güzel arkadaştırlar.”

Bu beş taife:

1- Tâife-i Enbiya 

2- Kâfile-i Sıddıkin 

3- Cemaati şüheda 

4- Esnaf-ı Sâlihin ve 

5- Envaı tâbiinin bulunduklarını ifâde etmekle berâber âlem-i İslâmiyette o beş kısmın en mükemmelini dahi ayrıca sarahaten imamıyla gösterir.

“Onlar ne güzel arkadaşlardır” cümlesinin mana-i sarihi ile “onlar güzel arkadaşlardır” (Nisa 69) kelimesinde beşinci halifenin ismine ilm-i belâgatte “Müstetbeatü’t -Terakib” (Bir sözün doğrudan anlamının yerine dolaylısının nazara alınması); tabir edilen bir sır ile işaret ediyor.

Yine bu vesile ile: “İslâmiyet garip geldi garip dönecek ne mutlu o gariplere” hadis-i şerifini de, hatırlatıyor. Aynı zamanda bu âyet-i kerimedeki “ve hasüne ülâike refika”yı hatırlatıyor. Bir de Hz. Ali’nin Celcelutiyesinde on üç Risalenin ismini zikretmesi, “Ahirzamanda gelecek olan zata geçmiş evliyanında işaret ve beşaretleri olur” hadisini de, hatırlatmaktadır. 

Sekizinci Lem’ada zikredilen Ümm-ü Sinan divanına gelince: Oradaki beş satırın sarahaten Risale-i Nur için söylendiği anlaşılıyor zira; bu satırlarda Risale-i Nur’un baş kitabı olan “Sözler”e dikkat çekilmesi tesadüfi olamaz. Mecmuat-ül Ahzab-ın birinci cildinin 562. Sayfasında beş satırla şu zamanda hizmet-i Kur’âniyedeki heyete ve başında bulunan Üstada beş vecihle bakıyor ve gösteriyor.

Fütuh-ul Gayb isimli eserinde de, “Teiy’şü Saiden” (Said maişette saadetle geçinir” demekle, bir nevi şeyh Geylani İmam-ı Şafiinin “Talebe-i ulumun rızkına kefilim” demesi gibi müridinin rızkına kefil oluyor. Ve ismini sarahatla haber vermekle beraber maişette de, darlık çekmeyeceğini bildiriyor ve nitekim aynen öyle de, olmuş ve üzerine para almadan, kimseye minnette etmeden merdane yaşamış, üstelik talebelerinin tayinatlarını da vermiş.

 Yine “Kul lâ tehaf” (söyle korkma” diye teşci ederek şarkta da, garpta da, en zor zamanlarda yanında olacağım “mahrusun bi aynil inaye” (sen inayet-i İlâhiyyenin hifsındasın) diye de, işaret, beşaret ve teminat veriyor. Bediüzzaman da o talimat ve teminatların hakkını hakkıyla verip bütün hainlere, zalimler ve âlimlere meydan okuyarak şerefli bir ömür yaşamış. Allah (cc) bizlere de, nasip etsin.

Bu âyet-i kerimelerin, Hadis-i şerifler ve Evliyaların başı Hz. Ali ve  Gavs-ı Azam gibi zatların dahi, bu âyet-i kerimeyi bu şekilde tefsirinden sonra aslında bize söz düşmez. Edille-i Şer’iyyenin üçüncü ve dördüncü delili olan icmâi ümmeti ve kıyas-ı fukahayı buradan çıkarabiliriz. Gerçi daha Risale-i Nur’a işaret eden âyetlerin baş kısmındayız belki bir müddet daha devam edebiliriz. 

Bu arada şöyle bir soru akla gelebilir. Hz. Ali ve Geylani bunları nasıl bilebilir ve söyleyebilir?

C- Efendimiz’in (asm) “Ben ilmin şehriyim Hz. Ali kapısıdır” buyurduğu Hz. Ali, “Ulum-u evvelin ve àhirin bize bildirildi; sözümüze itimat etmeyen zelil olur” diyor.

A. Kadir Geylaniye gelince:

Şah-ı Geylani: Fena firresul ve Fena Fillah makam ve mertebelerini ihraz ettiği için o söyleyebilir, fakat bu makamlara ulaşamayanlar söyleyemez. Yani, fenay-i mutlak ile Cenâb-ı Allah’ın tecelli-i zâtisine mazhariyet noktasında, kasidesindeki o sözler söylenebilir. Yoksa bu şartlara haiz olmazsa mesuldür.

Diğer bir ifade ile muhibbiyet makamı olan makàm-ı niyazdan, mahbubiyet makamı olan makamı nazdarlığa veya “raziyeten merziye” çıkmış. Yani tarik-i acz ve fakrdan, meşreb-i aşk ve istiğraka çıkmış. Yani bu bir intakı Hak’tır. Kim ne diyebilir? 

Yani insan hiç olmazsa şunu düşünmeli: Rabbimiz bize rüya yoluyla yarını ve daha sonralarını gösteriyor mu? Evet. Peki asırlar sonrasını istediği bir kuluna gösteremez mi? Elbette gösterir. Üstelikte vadetmiş. Meselâ:

Allah (cc) Al-i İmran Sûresi’nde “Allah’tan başkası gaybı bilmez, kendisinin bildirmesi müstesna” buyurduğuna göre, beni ilgilendiren bu gibi temel esaslardır. Ehl-i dünya nasıl telsiz, telgraf ve telefonlarla şarktan garba gittiği gibi, Ehl-i hakikatin de, maziden dokuzyüz sene mesafe-i azimeden müstakbele manevî telefonları ve teleskopları o vazifeyi görebilir ve elbette o da bu asrın vekili ile olacaktır, o da dost ve düşmanın itirafıyla Bediüzzaman olmalıdır.

İsterseniz bu vesileyle kıyas-ı fukahayı şartlarıyla anlayalım. Müctehidin şartları şunlardır:

1- Kur’ânın inceliklerini bilip uymak.

2- Hadis-i şeriflerin inceliklerini bilip uymak.

3- Akıllı, âlim ve ilmiyle amil olmak.

4- Devrinin fen, teknoloji ve sosyal bilimlerini temel unsurlarıyla bilmek.

5- Ahlâklı faziletli olmak diye hülâsa edilebilir. Bu felâketler ve helâketler asrında bunun mümkün olmadığını, ancak bu zarurî ihtiyacın, “müeyyed min indillah” bir zatın her zaman, herşeye rağmen bulunacağını müjde ve ifade etmek lâzımdır.

İşte bu gibi şartlara fazlasıyla haiz olan tek zatın Bediüzzaman olduğu aşikâre bir gerçektir. Hem öyle bir gerçektir ki rakibi kabil değil. Zira yukarıdaki metinde ifade edildiği gibi okuduğu kitapları ve bütün ilmi sınavlardaki üstün başarıları daha çocuk yaşta iken “Ey Asya münafıkları ve Avrupa kâfirleri en akıllınızı karşıma çıkarın eğer onları iki saatte ikna etmezsem mağlûp etmeye hazırım” deyip bir de, başa çıkması, imanı aklı ve vicdanı olan herkese ders olarak yeter. Fakat, imtihan dünyası olduğu için bu mücadele devam ediyor. Efendimiz (asm) Ay’ı parmağıyla yardığı halde imtihan devam etmiyor mu? Bir düşünürün dediği gibi, “Ben Ay’ı gösteriyorum, ahmaklar parmağıma bakıyor”.

O halde Bediüzzaman hem icma-i Ümmet, hem kıyası fukahadır. Zira ona Bediüzzaman ünvanı ittifakla verilmiştir. Yani doğuda, batıda ve Şam’da Arap uleması onun Bediüzzamanlığında ittifak etmiş ve kimse Risalelere dil uzatamamaktadır. Mahkemeler dahi binlerce beraatleri ile onun şâhit ve delilleridir. O halde bu gerçek hem şer’an, hem hukuken herkesi bağlar.

Böylece bu gün Edille-i Şeriyyeyi, Kitap, Sünnet ve Risâle-i Nurlar diye tesbit ve tasnif edebiliriz.

Okunma Sayısı: 1841
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı