Erdoğan Bey: “Bazı ilahiyatçılar TV kanallarında namazın ve orucun ibadet değil ritüel olduğunu yayıyorlar. Oysa biz Kur’ân’dan ve hadislerden namazın ve orucun ritüel değil, Cenâb-ı Allah’ın emri olduğunu biliyoruz ve Üstadımızdan da “Namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır, hem insana ağır yükü yoktur” şeklinde okuyoruz. Bu ne demektir?”
Emir Kulluk İfadesidir
Namaz ve oruç canlı birer emir ve zimmettir. Yaradan ile en etkin birer iletişim kanalıdır. Kulun Hâlık’ına karşı en asil duruşudur. En arı, en duru, en safi, en aziz, en orijinal, en samimî, en etkin kulluk ifadesidir. Yapanlar için sevap, hayır, huzur, zimmetten kurtuluş ve arınma; yapmayanlar için vebal, ikap, sorumluluk, huzursuzluk, kirlilik ve mahşere dönük hesap vesilesidir.
Yaptığımızda hayatımıza müsbet dönüşü büyüktür. Dünyada huzur ve saadet kazandırır. Yapmadığımızda menfi dönüşü büyüktür. Dünyada huzursuz eder, bizi himayesiz bırakır, ahirette ise ya affı, ya azabı netice verir.
Dolayısıyla mazide kalmış birer davranış motifi değildir, başka bir dinin veya milletin mitolojisi içinde hatırlanan birer ayin değildir, mitolojik birer tören değildir. Günceldir, sıcaktır, insan bedenini besleyen gıda gibidir. Nefsi dizginler, ruhu besler, kalbe güç ve kuvvet verir, vicdana istinat noktası olur. Nefsi susturur, ruhu doyurur, kalbi tatmin eder, vicdanı ve duyguları bahtiyar eder.
Ritüele Gelince
Ritüel ise zaman içinde toplumun hafızasında belirlenmiş bazı kurallara göre yapılmış dinî tören ve sembollerle ve dinî kavramlarla ifade edilen adet ve alışkanlıklar, özel giysilerle, özel makyajlarla, özel hareketlerle yapılan ayin, dinî bir inanç gibi benimsenmiş davranış biçimleri, kişi ve toplumca kutsallaştırılmış yaşayışlar, temalardır. Dinî tören, dinî kutlama, toplumun inanç karakterini ele veren dinî gelenekler, mahalli özellikler taşıyan dinî törenler, batıl inanışlar, kült ve ayin gibi manalara gelir.
Ritüelin ana karakterini zaman içinde adet haline gelen toplumun gelenekleri, kabulü ve davranışları şekillendirir. Batıl dinlerde tapınma ve koruyucu olduğu düşünülen objeler, kült ve ritüele girer. Tanrıça inancı, tapınaklar, idoller, dinî muhtevalı duvar resimleri, kabartmalar, batıl inanç sonucu ortaya çıkmış kült ve ritüel objeleridir.
Ritüelin vahiyle ve peygamberle alâkası yoktur. Peygamberden gelen bilgilere ve ibadet kurallarına ihtiyacı da yoktur.
İbadet biçimlerinden toplumun ürettiği yerleşik törenler de ritüel içine girebilir. Meselâ dinde emir olmadığı halde cenazeden sonra yapılan mevlid törenleri, sünnet için adet haline gelen özel giysiler, sünnet törenleri, cenaze sahibinin yemek vermesi, ulu kişilere yapılan görkemli türbeler, türbelerde dilek tutmalar, kurban kesmeler, yemek vermeler ve çeşitli törenler ritüel haline gelmiş birer davranış biçimi olabilir. Dinde olmayan emirlerin dindenmiş gibi inanılması ve toplumsal davranış biçimi haline getirilmesi ritüelin örnekleridir.
Emirleri Ritüel Saymak Batıldır
Dinde vahiyle belirlenmiş kesin emir olan ibadetleri ve dinin kurallarını ritüel sınıfına indirgemek doğru değildir, tehlikelidir ve batıldır. Çünkü emir tebliğ edilir, ders verilir, öğretilir, öğrenilir. İnsan tabiatını besler.
Ritüel ise toplumda zamanla oluşur, dinin emirlerinden değil, toplumun batıl temayüllerinden oluşur. Meselâ İslâm dini geldiğinde Kureyş toplumunun batıl inançlarının her biri birer ritüeldi, kült idi. İslâm dini bu batıl ritüellerle savaştı. Bunları toplumun hafızasına kazınmış olduğundan silmek kolay olmadı.
Kureyş toplumu Peygamber Efendimizi (asm) avuçlarının içinde gibi biliyorlardı, tanıyorlardı, güveniyorlardı, yalan söylemeyeceğinden emindiler. Bununla beraber ritüellerini terk etmek istemediler. Peygamber Efendimiz’i (asm) atalarının dinine sövmekle suçlamaları bundandı, “üç yüz ilâhı bir ilâha mı indirelim?” şaşkınlığı yaşamaları bundandı.
Fakat yirmi üç sene gibi bir zamanda bu batıl ritüelleri vahyin aydınlık nuru silip süpürdü. Ortaya ritüelleri değil, Allah’ın emirlerini bıraktı.
Şimdi Müslümanların sorumlu oldukları hususlar toplumun ritüelleri değil, Allah’ın terü taze emirleridir.