Önce Mantık
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Tabiat Risalesini dinin esas meselelerinde mantığını çalıştıramayıp inkâra sapanlar için yazmıştır. 1921 yılında Ankara’ya geldiğinde, inkâr-ı uluhiyet ve tabiatçılık fikrinin, Ankara’da ciddi yaralar açtığına şahit olur. Bunun üzerine Tabiat Risalesini önce Arapça yazar. Arapçanın fazla tesir etmediğini görünce, Türkçe’ye çevirir.
Kitabının özü, inkâr-ı uluhiyet fikrine saplanmış olanları kurtarmaktır. Kitaba dört mantıkî önerme ile giriş yapar Bediüzzaman. Ortada var olan ve binlerce manevra yaparak dönüp duran ve varlığını adeta şovlarla sürdürüp giden bir âlem var. Kişi Allah’a ister inansın, ister inanmasın, kainatın varlığını inkâr edemiyor. Mantık, şu dört şeyden başka bir şey söyleyemiyor:
1-Evcedethü’l-esbab. Yani her şeyi sebepler icat ediyor.
2-Teşekkele binefsihî. Yani, Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.
3-İktezathü’t-tabiat. Yani tabiîdir, tabiat iktiza edip icat ediyor.
4-Bir Kadîr-i Zülcelal’in kudretiyle icat ediliyor.1
Mantık İmanı Doğruluyor
Sebeplerin bir şeyi icat etmesi için, sebeplerin bir sonraki ve kendinden daha mükemmel aşama hakkında bilgi ve icat sahibi olması lazım. Yani suya H20 diyelim. Burada Hidrojen de, Oksijen de ve bir su için daha bilmediğimiz ne kadar partikül varsa, hepsi sebeptir. Bunca sebepten, kendilerinden daha mükemmel bir yapıya sahip olan su isteyeceğiz ve bu su için birleşmelerini isteyeceğiz. Bu aklen mümkün mü?
Bediüzzaman bunu bir kubbe için bir araya gelen taşlar misaliyle açıklar. Taşları ustaca dizen bir usta olmadan taşlardan birleşip kubbe olmalarını beklemek hayaldir. Yapan bir usta olmak zorundadır. Çünkü aksi takdirde taşların hem hâkim-i mutlak, hem mahkûm-u mutlak olmaları lazımdır.2 Bu ise mantıken imkansızdır.
Nitekim hâkim-i mutlak, mutlak hâkimdir, emreder, emir almaz. Mahkûm-u mutlak mutlak emir alır, emretmez. Oysa taşlar -ustasız dizilmesi halinde- hem bir sonraki taşa emretmesi lazım, hem de kendisi bir önceki taşın emrine itaat etmesi lazım. Diğer şartlar bir yana, sırf bu iş bile aklen imkânsızdır.
Sebepler çıkmaz sokaktadır. Sebepler, “bizi ve bizden daha mükemmel bir yaratılışa sahip olan neticeler ancak bir yüksek iradenin mahsulüdür” diyorlar.
Diğer Çıkmaz Sokaklar
Çıkmaz sokağın birisi de, her şeyin kendi kendine olduğu inancıdır. Ateizmin inançlarının özünü bu sığ düşünce oluşturuyor.
Şimdi mantığı olan herkese soralım. Kendi kendine olan tek bir tane bir şey söyleyebilirler mi? -Haydi bütün âlemden vazgeçelim- Ama yok! Bütün âlem değil; tek bir örnek bile yoktur. Ustasız, yapansız, öznesiz hiçbir şey olmuyor.
Öyleyse bütün âlemi ustasız sanmak, her şey bir yana akla ve mantığa bühtandır.
Diğer bir çıkmaz sokak da, tabiatın yaratıcı olduğu zannıdır. Daha doğrusu hem yaratılan, hem yaratan olduğu düşüncesidir. Oysa sürekli yeniden yaratılmaların olduğunu gözümüzle görüyoruz. Burada da -eğer böyleyse- tabiatta iki zıt şey birleşmiş oluyor. Tabiat ya yaratıcıdır, ya yaratılandır. Bu ikisi birleşmez. Tabiat hangisidir?
Sorular çıkmaz sokakta birleşiyor. Ne gerek var bu dar sokakta sıkışıp kalmaya?
Oysa her şeyi Bir Kadîr-i Zülcelal yaratıyor dediğinizde akıl da rahatlıyor, mantık da, gerçekler de rahatlıyor.
Bir ateistte mantık varsa, temele aklı ve mantığı koymak lazım.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 295
2- Lem’alar, s. 299