Fatih Bey: “Günaha karşı münafığın ve mü’minin temel davranış biçimleri nasıldır? İnsan farkında olmadan münafık olabilir mi?”
Mü’min Kendini Sorgular
Farkında olarak veya olmayarak, günah işlediğimizi ve günahımızın münafıklık boyutunda olduğunu anladığımız an, tövbeden başka çıkış çaremiz yoktur. İnsan günah işler. Ama mü’min pişman olur. Münafık pişman olmaz ve bilâkis günahıyla iftihar eder, günahını savunur. Münafığın bu durumu günahı günah saymadığındandır, âyeti ve hadisi hafife aldığındandır. Bu sebeple o kendisini değil, vahyi eleştirir. Kendisinde değil, âyet ve hadislerde eksiklik arar.
Mü’min ise günahtan dolayı Allah’ı eleştirmez. Günahı işlemişse kabul eder, kendini sorgular, günahını itiraf eder ve derhal tövbeye yönelir.
Tövbe adımı günahın kendini sıkmasıyla başlar. Günahtan dolayı kendini kınar, levm eder. Kendinden utanır. Yaptığına pişman olur. Kendini Allah’a el açmaya yüz bulamaz durumda hisseder. Ardından gözyaşı gelir. Helâlleşmesi, özür dilemesi gereken durum varsa özür dilemekten ve helâlleşmekten kaçınmaz. Kendine karşı dürüsttür ve acımasızdır. Kendini münafıklıkla bile itham eder. Günah işlemiş kişinin yaşadığı bu süreçler samimî tövbenin basamaklarındadır.
Bu Zamanın Kurtuluş Reçetesi
Tövbe esnasında bir daha günah işlememeye yemin etmesi gerekmez. Hatta bu sakıncalı olur. Çünkü bir günahtan yeminli olduğu için kaçınmak fazilet değildir. Yeminli olma gerekçesinin, haramlık gerekçesinin önüne geçmesi takva da sayılmaz. Haram olduğu için günahtan sakınmak, yeminli olduğu için günahtan sakınmaktan daha efdaldir ve takva tam da budur. Ve bu niyetle bir haramın terki yüz vacip işlemiş hükmünde sevap kazandırır. Ve bu terk aynı zamanda amel-i salih hükmündedir.
Bediüzzaman diyor ki: “Takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinâb, az bir amelle, yüzer günah terkiyle, yüzer vacip işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i salihadır.” 1
Bu zamanın kurtuluş reçetesini Bediüzzaman şöyle formüle etmiştir: “Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde, amel-i salihin ihlâsla muvaffakıyeti pek azdır. Az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.” 2
Günahtan Kaygınız Varsa
Asır dehşetlidir. Şeytan azgındır. İnsan fitnekârdır. Zaman ahir zamandır. Ahir zamanın fitnesi, günahı, belâsı geçmiş asırlardan daha şiddetlidir. Böyle bir zamanda bir küçük sakınma gayretinde, eski zamanlara nispeten Allah’ın rızasını kazanma fırsatı daha yüksektir. Bu gün günahtan sakınan bir genç bir veli makamındadır.
Üstad Hazretleri tövbe sürecini şöyle vecizeleştirmiştir: “Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstahak olur.” 3
Ama insan affedildiğini bilmez. Kendini günahkâr bilmeye devam eder. Bu iyidir. Bu, günahlara karşı kalkandır. Riyadan da korur. Münafık ise bütün bu süreçlerden bir şey beklemeyen, aslında inancı olmayan kişidir. Aslında kâfir kişidir. Bu sebeple günahı günah saymaz. Özünde Allah’a iman etmez. Cehennem’den korkmaz. Çünkü inanmaz. Ama halk içinde inanıyormuş gibi davranır.
Günahtan korkan insan münafık olmaz. Münafık da günahtan korkmaz, günaha devam eder. Dolayısıyla günahtan kaygınız varsa, size müjde: Siz Mü’minsiniz!
DUÂ
Allah’ım! Bana günahımı göster! Beni hatama karşı kör eyleme! Kusuruma karşı sağır kılma! Seyyiatıma karşı kaygısız eyleme! Tövbeye ve hasenata muvaffak eyle! Âmin.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 206.
2- Kastamonu Lâhikası, s. 205.
3- Lem’alar, s. 240.