İstanbul’dan okuyucumuz: “Tebbet Sûresinin iniş sebebini, açıklamasını ve tefsirini yapar mısınız?”
EBU LEHEB VE KARISI ÜMMÜ CEMİL
Cenâb-ı Allah, “Emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir!”1 Âyetiyle Peygamber Efendimiz’i (asm) bütün insanlığa dinini tebliğ etmekle memur kılınca, Peygamber Efendimiz (asm) hiçbir engel tanımayarak çevresindeki bütün insanlara ulaşmak için yoğun çaba içine girdi. Fakat ne hazindir ki, onun başlangıçtaki zor günlerde tek ayak bağı amcası Ebu Leheb ile karısı Ümmü Cemil oldu.
Peygamber amcası Ebu Leheb işini gücünü bıraktı, Peygamber Efendimiz’i (asm) takip etmeye, halkı onu dinlemekten vazgeçirmeye başladı.
Allah Resûlü (asm) Ukaz Panayırı’na gitti, halkı Allah’ın birliğine iman etmeye ve kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu tasdik etmeye çağırdı.
Peşi sıra gelen Ebu Leheb:
“Ey ahali! Bu yeğenimdir. Yalan söylüyor. Ondan uzak durun!” diye bağırdı, durdu.
Yerli yabancı, her gördüğüne:
“Muhammed bize görmediğimiz bazı şeyler vaad ediyor. Bunların öldükten sonra olacağını zannediyor. O benim yeğenimdir; hani benim elime ne koydu?” diyerek iki elini açıp üflüyor ve “Tebben leküma!” (Ona inanırsanız elleriniz kurusun!) diye diye dolaşıyordu.
İSLÂM’A GELİRSEM BANA NE VAR?
Ebu Leheb bir gün Peygamber Efendimiz’e (asm) yüzsüzce yaklaştı:
“Ben İslâm’a gelirsem bana ne var?” diye sordu.
Efendimiz (asm):
“İslâm’a gelene ne varsa sana da o var!” buyurdu.
Ebu Leheb:
“Ben onlardan daha üstün olmayacak mıyım?” dedi.
Efendimiz (asm):
“Ne ile üstün olacaksın?” buyurdu.
Ebu Leheb bu defa patavatsızca:
“Tebben li hâza’d-dîni’llezî yestevî ene ve ğayrî” (Benimle başkasını eşit kılan bu dinin elleri kurusun!) dedi.
Tarık-ı Muharibi (ra) anlatıyor: Bir gün Resûlullah Efendimiz’i (asm) Zülmecaz Çarşısı’nda gördüm. Halka: “Ya eyyühennas; lâ ilahe illallah!” (Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah deyin; kurtulursunuz!) diye sesleniyordu. Arkasında da bir adam ona taş atıyordu. Ökçelerini kanatmıştı. Halka, “O benim yeğenimdir. Onu dinlemeyin” diyordu. “Bunlar kimler?” dedim. “Muhammed ve amcası” dediler.2
İbn-i Abbas (ra) der ki: Peygamberimiz (asm) ile görüşmek isteyen birisi olduğunda Ebu Leheb, “O sihir yapıyor” der, görüştürmezdi. Halkı ondan soğuturdu. Görüşmeye gelen görüşmeden giderdi. Çünkü Ebû Leheb kavim içinde sözü dinlenen birisiydi. Hazret-i Peygamber’in babası gibi olduğundan halk bu konuda ona inanırdı.
Ebu Leheb, peygamber düşmanlığını karısı Ümmü Cemil ile birlikte yapardı. Ümmü Cemil Peygamber Efendimiz’in (asm) gelip geçtiği yol üstüne sürekli sert dikenli çalılar dökerdi.
Bütün bu bitip tükenmeyen düşmanlıklar Allah’ın gayretine dokunmuştu. Akrabalarına saygıda kusur etmeyen ve akrabalık bağlarını eşsiz bir merhametle gözeten Allah Resûlünün (asm), öz amcası tarafından defalarca incitilen nazik kalbi Arş-ı Âlâ’yı titretmişti. Bu sebeple Cebrail Aleyhisselâm bir gelişinde Ebu Leheb’e ve karısına kâinat ötesinden tokat gibi, gazap dolu, yaptıklarının cezasını özetleyen bir sûre indirdi: Tebbet Sûresi.
BU SÛRE BİR ADÂLET SÛRESİDİR
Bu sûre, bir bedduâ sûresi değil; inançsızlıkta küstahlığın bedelini bildiren bir adalet sûresidir. Bu sûredeki âyetler kızgınlıkla söylenmiş bir azarlamadan ibaret değil; ucu Cehenneme uzanan hâkimiyet, izzet ve celâl hakikatinin gerçek bir ifadesidir.
Bediüzzaman bir olayı şöyle naklediyor: “Sûre-i Tebbet nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil denilen hammaletel-hatap, bir taş alıp Mescid-i Harama gelmiş. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlarmış. Gözü Ebu Bekr-i Sıddık’ı görüyor, soruyor: “Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki beni hicvetmiş. Ben görsem, bu taşı ağzına vuracağım.” Yanında iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı görmemiş. Elbette, hıfz-ı İlâhîde olan bir Sultan-ı Levlâk’ı, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Ağzına mı düşmüş?”3
Dipnotlar:
1- El-Hicr Sûresi: 94.
2- Elmalılı Tefsiri, 9/6255.
3- Mektubat, s. 161.