De ki: Vazîfem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir. 1
Ehl-i Beytim Nuh’un (as) gemisi gibidir. Ona sığınan kurtulur. 2
Bu âyet-i kerîme ve hadis-i şerifte de bildirildiği gibi Resulullah Efendimiz’den (asm) sonra, Efendimizin (asm) nesli olan Âl-i Beyti İslâm dinine hizmet vazifesini devam ettirecek. Burada Âl-i Beytten kastedilen manayı Bediüzzaman, “Vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir.” 3 şeklinde ifade eder.
Resulullah Efendimiz (asm) bir hadisinde, “Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir.” 4 buyurur ve bunlara uymamızı tavsiye eder. Her asırda olduğu gibi bu asrın da Peygamber varisi var. Her asrın insanları kendi hayat şartlarında yaşadığından, o asırların imamlarına Cenab-ı Allah Kur’ân ve Sünnet eczanesinden asrının idrakine göre hastalıklarının, sıkıntılarının ilâçlarını vermiştir. O asrın modasına göre Kur’ân’a ve Sünnete göre yaşama yolunu göstermiş, bu mübarek imamlar da halklarına tefsirler yazarak takdim etmişlerdir. Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun. Âmin.
Bu asrın imamı da Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’dir. Bediüzzaman da kendinden önceki imamlar gibi Âl-i Beyttendir. Bediüzzaman Hazretleri bazı talebelerine, zaman zaman “Kardeşim ben hem Hasenîyim, hem de Hüseynîyim.” 5 demiştir.
Bediüzzaman’ın hem Hasenî, hem de Hüseynî oluşu şöyle anlatılır: “Ben kendilerinin seyyid olup olmadıklarını sordum. Annem Hüseynî, babam Hasenî’dir’ dedi. Sonra da, ‘Ben de seyyid sayılır mıyım?’ diye tebessümle sordu. Ben de, ‘Hem de çift taraftan seyyidsiniz’ dedim.” 6
Aslında Said Nursî Hazretleri bu zamanda vazifeli olduğunu Risale-i Nur’da açıkça belirtmiştir. Kendisinden dinleyelim: “Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk (patlama) etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır.
Dedim: “Ana korkma. Cenâb-ı Hakk’ın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir.”
“Birden o halette iken baktım ki mühim bir zât bana âmirâne (emrederek) diyor ki: İ’CÂZ-I KUR’ÂN’I BEYAN ET! Uyandım, anladım ki bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet (aday) olacak. Ve NAMZET OLDUĞUMU ANLADIM.” 7
Yine Bediüzzaman’ın, “Hazret-i Mevlânâ benim zamanımda gelseydi Risâle-i Nûr’u yazardı. Ben de Hazret-i Mevlânâ zamanında gelseydim Mesne- vî’yi yazardım. O zaman hizmet Mes- nevî tarzındaydı. Şimdi Risâle-i Nûr tarzındadır.” 8 deyişi bu zamanın Müceddid’i olduğunu işaret eder.
Risale-i Nur Külliyatı’nın yazılmaya başlandığı zamanlarda Bediüzzaman’ın ifadesiyle, Dünya büyük bir mânevî buhran geçiriyordu. 9
İşte böyle bir zamanda Cenab-ı Allah’ın inayetiyle Bediüzzaman Hazretleri’nin olağanüstü mücadelesiyle Kur’ân-İman hizmeti yapıldı. Kendi ifadesiyle “Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim âhiretimi de” 10 diyerek durumun ciddiyetliğine vurgu yapmıştır.
“Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir (açık) bir burhanı (sarsılmaz delil) ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’câz-ı mânevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâı ve o mâden-i ilm-i hakikatten mülhem (ilham olunmuş) ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesidir.” 11
Bize düşen asrın imamına, Bediüzzaman’a uymaktır. Cenab-ı Allah bizleri Kur’ân ve Sünnet hesabına asrın imamına uyanlardan eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1- Şûrâ Sûresi, 23.
2- Hilyetü’l-Evliya, Ebu Nuaym, 4:306.
3- Risale-i Nur, Lem’alar, Tirmizî, Menâkıb: 31.
4- Ebu Davud, Melahim, 1.
5- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler.
6- Son Şahidler, 3. Cild (S. Özcan’ın hâtırası).
7- Risale-i Nur, Barla Lâhikası,
8- Tanıyanların Dilinden, Ahmet Gümüş.
9- Risale-i Nur, Tarihçe-i Hayat.
10- (a.g.e).
11- Risale-i Nur, Şuâlar.