"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Huzur arayan “Huzur”a gelsin

Abdil YILDIRIM
23 Ocak 2020, Perşembe
Bugün kime bir hal hatır sorsanız, lâfın gelişi “iyilik güzellik” dese de, biraz sohbet ederseniz, derdini dökmeye başlar.

Kimisi işinden, kimisi eşinden, kimisi ekonomik durumundan dolayı, kimisi de sebebini izah edemediği bir huzursuzluk içindedir.

 Siyasî çekişmelerden hayat pahalılığına, terörden dış politikaya, dünyada ezilen insanların halinden adaletsizliğe, küresel ısınmadan ozon tabakasının delinmesine kadar her şeyle ilgilenen insanlar, nereye baksa huzursuzluk hissine kapılıyor. 

Kimisi hayatta her istediğini elde edecek kadar imkânlara sahip olduğu halde huzur bulamıyor. Çünkü yolun sonu ölüme çıkıyor. Ölüme ise bir çare bulunmuş değil. Kimisinin sağlığı ile başı derttedir, hastalıklar bir türlü yakasını bırakmıyordur. 

Kimisi gelecek endişesi taşıyor, “yarın ne olacağım” düşüncesi beynini kemiriyordur. Yani insanlık huzur arıyor.

İnsanlık huzur arıyor da, bir çoğu aradığı huzuru bir türlü bulamıyor. Çünkü bir mal nerede kaybedildi ise, oradan aramaya başlamak gerekir.  Nasreddin Hoca’nın samanlıkta kaybettiği yüzüğünü “burası aydınlık” diye bahçede aradığı gibi, bazı insanlar da kalp dairesinde kaybettiği huzuru dış dairelerde arıyor. Akıl fenerinin gösterdiği cılız bir ışığı güneş zannederek kalp projektörünü ihmal ediyor, fakat aklının ermediği öyle işlerle karşılaşıyor ki, sukut-u hayale uğrayıp oturuyor. Bazıları da nar’ı nur zannederek bütün gücü ile dünyaya sarılıyor, fakat dünya onu kucaklamadığı için eli boş dönüyor. Onun için aradığı huzuru bir türlü bulamıyor, dünyada huzursuzluk gittikçe artıyor. 

Huzurun kaynağı kalp dairesidir. Kalp, mahalli imandır. İman ise, “Kâinataki en yüksek hakikattir.” Kalbi mutmain olan bir insanın huzurunu hiçbir felâket bozamaz. “Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d Sûresi 28)

Demek ki huzur arayan, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna gelerek zikretmeli, yani namaz kılmalıdır. Namaz, huşu içinde kılınırsa, insana öyle bir huzur verir ki, hiç elem ve acı o huzuru bozamaz. Nitekim Hazreti Ali Efendimizin şu kıssası, bu huzura güzel bir misal olabilir.

Hazreti Ali (ra) bir harpte yaralanıyor, ayağına bir ok saplanıyor. Oku çıkarmak için çok uğraşıyorlar, fakat çok şiddetli bir ağrı hissettiği için çıkarmak mümkün olmuyor. Hazreti Ali (ra), “ben namaza durunca çıkarırsınız” deyip namaza başlıyor. O namaz kılarken oku çekip çıkarıyorlar ve hiçbir şey hissetmiyor. 

İşte sahabelerin namazı öyleydi. Namaza durdukları zaman dünya ile, hatta kendi bedenleri ile ilişkileri kesiliyordu. Yaratıcısının huzurunda olduğunu düşünmek, başka bir şeyi düşünmeye fırsat vermiyordu. İşte hakikî namaza muvaffak olan bir insan, hakikî huzura da kavuşmuş olur. Yoksa, kalıbı namazda, kalbi başka yerlerde gezen bir insanın kıldığı namaz, insana huzur vermez.

 Bediüzzaman Hazretleri de,  “İnsanın ruhu, ancak namaz penceresi ile nefes alabilir.” diyerek, bu hakikatı hatırlatıyor.

Okunma Sayısı: 2469
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bülent BİÇER

    23.1.2020 10:45:46

    Mükemmel...Tebrik ve teşekkür ederim...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı