Bende emanettir ruhum ve tenim,
Sen Rabbimsin, ben Senin bir bendenim,
Ruhum Mi’rac makamına yükselir,
İki büklüm secdedeyken bedenim.
Mi’rac’dan bize hediye olarak gönderilen namaz, bizi Mi’raca çıkaracak bir yoldur, belki de bir buraktır. “Allahuekber” diyerek namaza duran bir mü’min, Mi’rac yolculuğuna çıkmış demektir. Namaza duran bir insan, ne kadar ihlâs, huzur ve huşu içinde yol alırsa, Rabbinin huzuruna o kadar yakın olacak, Mi’rac makamına vasıl olacaktır.
Mi’rac hadisesi, gerek Peygamber Efendimizin (asm) hayatında, gerekse Müslümanların itikadında çok önemli bir yere haizdir. Cenâb-ı Hak En Sevgili kulunu huzuruna dâvet etmiş, en yakınında misafir etmiştir. O’nun şahsında da, O’nun ümmetine bu yolun açık olduğunu, insanın istidatlarına, bu yolda bir sınır konulmadığını bildirmiştir. Böylece, kullarının kendi katında ne kadar değerli olduğunu göstermiştir.
Mi’raç’ta Cenab-ı Hak (cc) ile Resulullah (asm) arasında geçen tahiyyat mukalemesi, namazın bir mi’raç olduğunu göstermektedir. Zaten Peygamber Efendimiz (asm) “Namaz mü’minin mi’racıdır” diyerek, mü’minlere müjde vermiştir.
Allah ile Resulünün (asm) bu selâmlaşma ve sohbetini, namaz kılan mü’minler de hissederler.
Bu hususu Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde izah eder: “Her mü’minin namazı, onun bir nevi mi’racı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mi’rac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir.
O tahatturla o mübarek kelimelerin mânâları cüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihâtalı mânâlar tasavvur edilir veya edilebilir.” (Şuâlar, 6. Şuâ)
İşte namaz, Cenâb-ı Hakk’ın en yakınına kadar yükselmek, O’nun selâmına muhatap olmak demektir. Bizi Rabbimizin huzuruna kadar çıkartan, âdeta beşeriyetten çıkartıp melekiyet mertebesine yükselten namaz, kulluğun özü, ibadetlerin cümlesini içine alan küllî bir ubudiyettir. İnsan rükûya eğildikçe yükselir, secdeye kapandıkça Rabbine yaklaşır.
Bir insan, bir kaymakamın, bir valinin veya bir cumhurbaşkanının huzuruna çıkabilmek için ne engelleri aşmak, ne insanlara rica etmek, ne vazifelilere yüz sürmek zorunda kalır. Hasbelkader huzura çıkmayı başarırsa, ne kadar mutlu olur, ne kadar kıvanç duyar. Namazda ise, Rabbimiz, Malikimiz, Razıkımız, Kâinatın Sahibi ve Sultanı olan bir Zat-ı Akdes’in huzuruna çıkıyoruz. Böyle bir makama aracısız, müsaadesiz, engelsiz, zahmetsiz çıkmak, her insanın canına minnettir. Böyle bir makama çıkmayı, Cenâb-ı Hakk’a selâm verip selâmına muhatap olmayı, akıl sahibi olan hangi insan istemez?
Öyleyse, buyrun namaza!