Kimine alçaklar, yüce görünür,
Kimine gündüzler, gece görünür,
Tarafgirlik nazarıyla bakana,
Cüceler dev, devler cüce görünür.
Tarafgirlik, bir meseleye, bir düşünceye veya fikre, hak, hukuk adalet ve doğruluk adına değil de, hissi yakınlık, gönül bağı veya bir çıkar gözeterek kayırmak, arka çıkmak, desteklemek an- lamına gelir. Böyle bir bakış, kişiyi hem halkın vicdanında, hem Cenab-ı Hakk’ın yanında küçülttüğü gibi, toplum için de zararlı bir unsur haline getirir. Bir çok masumun mağdur edilmesine, zulme uğramasına ve ezilmesine sebep olduğu gibi, zalimlerin de zulmünü arttırır. Onun için tarafgirlik toplumsal bir maraz, bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Bu hastalığa yakalananlar, objektif olarak düşünemezler, hep kendi tarafından olanları haklı görürler, hatta haksız da olsalar, kendi tarafından olanları desteklerler.
Tarafgirliğin çeşitli seviye ve tonda olanları vardır. Irkî tarafgirlik, cibillî tarafgirlik, dinî tarafgirlik, meslekî tarafgirlik, siyasî tarafgirlik gibi. Herkes kendi milletini sever, millî menfaati için çalışabilir. Yine herkes, kendi ailesinden, akrabasından olanları sever, onların hak ve menfaatleri için gayret gösterebilir. Her inanç sahibi, kendi dindaşlarını sever, onlarla birlikte olmak, beraber ibadet etmek ister. Herkesin bir siyasî görüşü, desteklediği bir siyasî parti olabilir. Onlara taraftar olmak demokratik hakkıdır. Burada önemli olan, taraf olurken karşı tarafın da aynı haklara sahip olduğunu kabul etmektir. Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi,
“Mesleğim haktır veya daha güzeldir, demeye hakkın var. Yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur.” (Mektubat, 22. Mektup)
İnsan kendi inancına, düşüncesine, ırkına, hayat tarzına uygun olan taraftan yana olabilir. Onlarla samimî işbirliği ve dayanışma içinde bulunabilir. Bir cemiyete, cemaate, derneğe, kulübe taraftar olabilir. Bu durum, toplum huzurunu bozmadığı, insanları birbirine karşı tahrik etmediği, başkalarının da başka fikir ve düşüncelerde olmasına saygılı olunduğu müddetçe, herkesin hakkıdır. Hiçbir sakıncası yoktur. Hatta hür düşüncenin hâkim olduğu toplumlarda, değişik fikir ve düşünceler o toplumun ilerlemesine, kalkınmasına vesile olabilir. Peygamber Efendimiz (asm) “ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır” buyurması, bu çeşit ihtilâflardan sayılabilir. Bu durum tarafgirlik olarak kabul edilemez. Herkesin fıtratı farklı olduğundan, meslek ve meşrepleri farklı olacaktır. Herkes kendi mesleğinin muhabbeti ile hareket edip, başkalarına müdahale etmezse, toplumda huzur ve barış sağlanır, onun için bu durum rahmet olarak görülmüştür.
Tarafgirlikte ölçü, hak, hukuk ve adalet esaslarına uygunluk farklı düşüncelere saygı göstermektir. Fakat garazkârane ve körü körüne ve inatla güdülen tarafgirlik, “maraz” olarak kabul edilen tarafgirliktir. Günümüzde takip edilen siyasî tarafgirlik, çoğunlukla bu şekildeki tarafgirliktir. Hak ve adalet esaslarını ihmal ederek, inatla ve körü körüne bir tarafın yanında yer alanlar, tarafgirlik marazına yakalanmış zavallılardır.
Bunların durumunu Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde tarif ediyor: “Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhâlif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, ‘Euzubillahi mineşşeytâni ve’s siyaseti’ dedim.” (Mektubat, s. 258)
Garazkârâne tarafgirliğin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu da şöyle ifade ediyor: “Garazkârâne tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukàbil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona hâşâ lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.” (Mektubat, 22. Mektup)
Tarafgirlik hastalığının çaresi, hakperestliktir. Hakperestlik, doğruluktan ayrılmamak, kendi aleyhine olsa bile doğruyu söylemek, hakkın hatırını her hatırdan üstün tutmaktır. Zaten insan fıtratı hakka taraftardır. Tarafgirlik hastalığına yakalanmamak için insanın fıtratını muhafaza etmesi yeterlidir.