"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Görünmeyen sahipler: Ricâl-i Gayb

Abdurrahman AYDIN
16 Nisan 2020, Perşembe
Kutb-u A’zamı, yedileri veya kırkları tanımayanlar, dünyayı kendilerinin yönettiğini sananlar dudak bükse de Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Bu ümmetim içinde, İbrahim (as) tabiatı üzere kırk, Musa (as) tabiatı üzere yedi, İsa (as) tabiatı üzere üç ve Muhammed (asm) fıtratı üzere bir kişi bulunur. Bunlar derecelerine göre halkın efendisi sayılırlar.” 1

Enbiyanın varisi ve naibi, onlardaki farklı fıtratların daimî tezahürleri olan bu zevat-ı kirama “Peygamberlere bedel vazife görenler” anlamında bedelin çoğulu olan “Abdal” denilmiştir. Gerek herkes tarafından tanınmadıkları, gerekse gizli sırlara vâkıf oldukları için kendilerine “Gayb Erenleri” ismi de verilmiştir. Onlar bu âlemde bir nevi tasarruf sahibi olarak kabul edilir.

DİRİ VEYA ÖLÜ BİR VELİ TASARRUF EDEBİLİR Mİ?

Aslında bu soruyu şöyle sorsak cevabı da kolaylaşır:    “Allah’ın tasarrufuna evliya veya onların ruhları vasıta olabilir mi?” Evet, olabilir. Nasıl ki, melekler Rubûbiyet-i İlâhiyenin âlemdeki tasarrufatına vasıta oluyorsa, melekiyet kesbetmiş, belki daha da yüksek bir hayat mertebesine ermiş olan velîlerin de, Cenab-ı Hakk’ın iradesine birer asker olması mümkündür.

Rasûl-ü Zîşan’ın (asm) Gazve-i Bedir ve Huneyn’de müşriklere attığı ve hepsinin gözüne giden bir avuç toprak için “Attığında sen atmadın; lâkin Allah attı”2 buyrulmadı mı? Bu vasıta oluş Peygamber Efendimize mi (asm) hastır? Hayır. Çünkü meşhur bir kudsî hadiste “Ben kulumu sevdim mi, artık onun işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı, akleden kalbi ve konuşan dili olurum”3 buyrulmuyor mu?

Hz. Hızır’ın (as) zahirde, gerçekten itirazı gerektiren işleri, yani emanet gemiyi delmesi, suçsuz bir çocuğu öldürmesi, kendi iradî işleri olabilir mi? Anlaşılan o da, Allah’ın iradesini gerçekleştiren bir melek gibi hareket etmektedir.

Demek, fenâfillah makamına erenler ve bir nevi melekiyet kesbedenler, kendi cüz’î iradelerinden vazgeçip onu da Hakk’a teslim ederler 4 ve Hakk’ın iradesinin icrasında istihdam edilirler. Kerametleriyle himmet ve muavenet ederler. Zaten kerametler de, mu’cizeler gibi aslında Cenab-ı Hakk’ın fiilidir, ikramıdır; beşerin fiili değildir. 5 Bir başka ifadeyle “Velilerin himmetleri, imdatları, feyiz vermeleri, hâlî veya fiilî bir duâdır. Hâdî, Muğîs, Muîn, ancak Allah’tır.” 6 Onların rızâ-i İlâhî haricine çıkmayan duâları ve tavassutları rahmet ve himmetin erişmesine sadece bir vesiledir. Hadiste buyrulduğu üzere: “Üstü başı perişan, hakir görülen nice insanlar vardır ki, yemin ederek ‘Allah’ım, şunu şöyle yap!’ diye bir talepte bulunsalar talepleri gerçekleşir.” 7

Bu tür Hak dostları, vefat etmiş olsalar bile, şehitler misali, ehl-i kuburun fevkinde bir hayata mazhariyetleri sebebiyle mematları da hayatları gibi olur. 8 Hayatta iken yaptıkları duâ ve himmetleriyle insanlara faydalı olan bu evliyaların bu özellikleri, vefatlarından sonra da devam eder ki, işte buna tasavvufta “tasarruf” adı verilir. Dolayısıyla bir dileğin kabulü veya bir musîbetin def’i için onların ruhaniyetlerine tevessül suretiyle Hak Teâlâ’dan talepte bulunmak da caizdir. 9

GAYB ERENLERİNİN HİYERARŞİSİ

“Kutb-u A’zam” hayattaki kutupların ve velilerin başıdır. Ekseriyetle Hicaz’da bulunur. Kutb-u A’zam’dan sonra, vezirleri konumunda olan “İmâmân (İki İmam)” gelir. Bu İki İmam ile birlikte Kutup “Üçleri” teşkil ederler.

Bunların altında âlemin dört yönünde görevlendirilmiş “Evtâd (Direkler)” vardır ki, dört büyük meleğin ruhaniyetinden yardım alırlar. Bunların hepsinin toplamına “Yediler” denilir. Bu yedi abdal, yaygın telâkkiye göre insanların imdadına koşarak belâları kaldırma, sıkıntıları giderme görevini taşıdıkları için “Abdalân-ı Hızır” diye de adlandırılmışlardır. 10 Sonra “Nücebâ (Kırklar) ” ile “Nükabâ (Üçyüzler)” gelir.

Bu Hak dostlarının makamları hiç boş kalmaz; ölenin yerine tedricen kendinden sonra gelen yükseltilir. “Gavs” ise darda kalındığında iltica ve istimdad edilen bir kutuptur. (Bu unvanlar farklı tasniflerle birbirleri yerine kullanıldığı gibi “Revâsî, Ebrar, Ahyâr, Ümenâ, Muhaddesûn” gibi daha başka unvanlardan da bahsedilir.) 11

Ancak bir de çok nadir bulunan “Efrâd” vardır ki, onlar yukarıdaki hiyerarşinin dışındadır ve bağımsızdır. “Ferdiyet Makamına” mazhar olan bu veliler, feyizlerini aracısız, doğrudan Hz. Peygamber’den (asm) alırlar. Ferdiyet Makamı, kutbiyet ve gavsiyetin de üstünde olup makâmâtın en yükseğidir ki, o yüzden bunlara “Mukarreb” de denilir. Hz. Hızır (as) ve Hz. Şâh-ı Geylânî’nin (ks) Ferdiyet makamında olduğu kabul edilmiştir. Bu makama mazhar olan bir şahs-ı mânevî, Kutb-u A’zamdan itiraz gelse bile ona itaat etmek zorunda değildir. Belki meseleyi izah etmekle iktifa eder; teveccüh ve duâsını da almaya çalışır. 12

İmam Rabbânî (ra) bu Efrad hakkında: “Çok nadir bulunur. Böyle bir cevher birçok asırdan sonra gelecektir. Karanlık âlem onun gelişinin nuruyla aydınlanacaktır. Onun irşad ve nuru bütün âlemi kuşatacaktır” müjdesini vermektedir.13

Ricâl-i Gaybın, yukarıda saydığımız hayattaki velilerden ibaret olmadığını, bunlardan başka, taht-ı riyaset-i Nebî (as)’de selef-i salihînden ve her asrın mebuslarından müteşekkil çok yüksek ruhânî bir heyetin daha var olduğunu, bu gaybî heyetin “İmkân âleminde mevcut halden daha iyisi yoktur” hakikati çerçevesinde, imtihan sırrını, kaderin prensiplerini ve makâsıd-ı İlâhiyeyi dikkate alarak, mukadderât-ı İslâmı istişare ettiğini anlıyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Misal Âlemindeki bu meclise muhtemelen ilk defa, 1919 yılında kabul edilerek tanıştırıldığını, bu ilk kabulde Felâket ve Helâket Asrının Adamlığına (Ricalliğine) liyakatinin ve kaderin hikmetlerine vukûfiyetinin bir nev’î test edildiğini ve tasdik edilerek kendisine güven verildiğini, onun heyecanından ve bizzat kendi beyanatından çıkarabiliyoruz. Ricâl-i Gayba yön veren bu irşadî yüksek meclis-i muhteşemle 20 yıl sonrasında da irtibatının devam ettiğini fark ediyoruz. 14

SONUÇ

O halde Ey Mü’min! Me’yus olma ve korkma! Zındıkların küresel gizli komiteleri ve trilyonları aşan servetleri varsa, senin de arkanda her asrın mebuslarından müteşekkil bir meclis-i muhteşem var! Allah’ın izniyle, meleklerle birlikte onlar da sana zahîr (destek) oluyorlar. Yeter ki sen, onların yolundan çıkma!

Bedir’den Çanakkale’ye iman ve küfrün her mücadelesinde imdada koşmadılar mı? Sadece Hz. Hızır (as) değil, belki binlercesi, sen her darda kaldığında izn-i İlâhî ile yetişmiyorlar mı? İçlerinde öyleleri var ki, Hz. Abdülkadir-i Geylanî (ks) gibi, müridi ister şarkta, isterse garbta olsun, her hevl (korku) ve şiddetinde Hakk namına ve O’nun izniyle derhal yetişeceklerine söz veriyorlar ve “Tevessel binâ (Bizi vesile yap!)” diyorlar. 15 (HAŞİYE) Elbette dünya boş ve sahipsiz değil!

HAŞİYE: Hz. Gavs (ks) gibi enaniyetten büsbütün tecerrüdle kudsiyet kesbedip kendini unutmuş ve Cenab-ı Hakk’ın zâtî tecellisine mazhariyetle O’nun iradesinde benliği kaybolmuş bir veli, aşk deryasına müstağrak halde iken, Sultanı namına böyle diyebilir. O makama yetişmeyen onu söyleyemez; söylese mes’uldür. (bk. 8. Lem’a, 2. Nokta)

Dipnotlar:

1- Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/112. 

2- Enfal 6/17; 19. Mektup, 12. İşaret. 

3- Buharî, Rikak, 38; Tecrid-i Sarîh, HN: 2042; İbn Mâce, Fiten, 16. 

4- 17. Söz, 2. Makam. 

5- 8. Lem’a, 3. Nokta.

 6- M. Nûriye, Şu’le ve Zeyli. 

7- Müslim, Birr, 138; Tirmizî, Menâkıb, 54. 

8- Barla L. 3. Kısım. 

9- bk. H. Kamil YILMAZ, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, 346 

10- TDV İslâm Ans. “Abdal” md. 

11- bk. TDV İslâm Ans. “Ricâlü’l-Gayb” “Ricâlullah” ve “Veli” md.; H. Kamil YILMAZ, a.g.e, 338. 

12- Kastamonu L. 196. 

13- İ. Rabbânî, Mebde’ ve Mead, Trc. Dr. Necdet TOSUN, 23-24. 

14- Sünûhat, Rüyada Bir Hitabe; Kastamonu L. 20 

15- 8. Lem’a.

 

Okunma Sayısı: 16769
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Tayyip Arslan

    13.5.2020 12:41:41

    Ben bu yazıdan çok ama çok istifade ettim. Allah razı olsun. Buradan üstad hazretlerinin 'bana yazdırıldı' 'perde kapandı mütebakisi yazdırılmadı' gibi ifadeler de çok net anlaşılıyor.

  • hasan huseyin

    2.5.2020 21:45:55

    Allah cc razi olsun maddi ve manevi alemin buyuklerni cok acik bir sekilde izah eden bir yazi olmus.

  • Rukiye Anar

    19.4.2020 06:13:58

    Harika bir yazı olmuş, Allah' razı olsun. Fevkalade doyurucu v ve titiz bir çalışmanın ürünü olduğu görülüyor.. Bu çabaniz için çok teşekkür ederiz.

  • Mehmet

    17.4.2020 04:48:42

    Arkeolojik bir yazı.çok titizlikle çalışılmış.Hafızamızın kapsama alanına göre fazlaca derin.

  • Cenk çalık

    16.4.2020 23:43:50

    Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz hızır, gavs, kutup, abdal gibi şahısların sayılarla (üçler, yediler, kırklar...) hadis ve risalelere dayanarak açıklama yapmanız istifadeye medar olmuş. Zira yarım yamalak bildiğimiz şahısları derli toplu ve birbiriyle olan konumunuda öğrenmiş oluyoruz. Yazınızı okuyunca üstadı düşündüm. Anladığım kadarıyla ferdiyet makamına mazhar olduğunu müşahede ettim. Kutuptan dahi itiraz gelse itaat zorunda olmaması üstadın konumunun izahı şeklinde anladım. Doğru mu anladım hocam? Üstad eksenli tahşidat yapmanız mümkün müdür? Baki selamlar...

  • Abdurrahman AYDIN

    16.4.2020 18:32:28

    (Toygar Beye teşekkürler. 🙂) Bu kadar müdellel bir yazıya hâlâ delil isteyenlere gelince, bahsettiğimiz konu zarurât--ı diniyeden olmadığından tevatürî bir delili daha gerektirmez. Hem de varlığı tecrübe edilen şeylerde delil aranmaz. Belki izah aranır. Bu yazı da var olanı, yani tasarrufu "TEVHİD-İ EF'ÂL" prensibine uygun şekilde izah çabasıdır. Çünkü ilim inkar etmek değil, izah etmektir. Hem R. Nur'u okuyanlar inşallah şirke düşmezler. Fakat tenezzül buyurupta onu iyi okumayanlar nice vartalara düşerler. Örneğin: " Yağmur yağıyor" derler, esbaba hisse verirler. En hafifinden melekleri Allah'ın fiillerinin faili zannederler. Keza tasarrufun mekanizmasını da bilemeyip ya ifrat veya tefrite düşerler. Oysa ikisi de muzırdır. Bu yaklaşımlar, tevhidi korumak isterken şefaati inkara sapanları bize hatırlatır. Zira bu meselenin mantığı ile o mesele (şefaat) birbirine benzer.

  • Toygar

    16.4.2020 15:14:56

    Meseleyi yetki meselesi olarak algılarsanız, hata yaparsınız. Mesele vazife meselesidir! Hani Azrail a.s. Cenab-ı Hakk'a "İbadın benden küsecekler" diyor ya. Aynı onun gibi, burada ortaklık yok ki, şirk olsun. Okumalarımızı hakikat arayışlarına döndürmeden veya bilgi eksikliğini nazara almadan yapınca, garip neticeler ortaya çıkabiliyor. Biraz daha özenli okunursa, anlaşılması çok da zor değil. Kaldı ki dipnot olarak yazılan yerler dahi belirtilmiş.

  • Süleymanoğlu

    16.4.2020 14:47:54

    Tebrikler, konu hakkındaki bilgilerimi netleştirdi. Risaleleri anlamada bu gibi açıklayıcı yazıların faydasına inanıyorum. Ancak konunun uzağında olanlara garip gelebilir.

  • Züleyha

    16.4.2020 13:16:46

    Biz Allah'ın c.c. rızası doğrultusunda olmaya çalıştıkça, arkamızda ne kadar sağlam destekçilerin olduğunu öğrenmiş olduk... Elhamdülillah bu âlemde yanlız değiliz... Rabbim bizleri "Ferdeiyet makamının mazharı" zatın yolundan ayırmasın...Ona layık talebe olmayı nasip etsin... Anlaşılır bir izah olmuş Allah razı olsun.

  • Yıldız

    16.4.2020 12:41:31

    Yazı çok güzel olmus. Allah razı olsun. Fakat hz mehdiye dolayısıyla hz. Üstadimıza gerekli vurgu yapilsaydı daha iyi olurdu. Eksik ama güzel bir yazi.

  • Toygar

    16.4.2020 12:04:56

    Ellerine, sözlerine, kalemine, harflerine, gayretine sağlık ağabey. Çok istifade ettim. Rabbim razı olsun.

  • Mehmet

    16.4.2020 11:08:34

    Sayın Abdurrahman Aydın, Yazınızla alakalı olarak bazı kulların da kainatın işlerinde yetki sahibi olduğunu mesela dört imam dan (Ebu Hanife, İmam Şafi, İmam Malik, Ahmed ibni Hanbel) hangisi lütfen yorum olarak değil, net bir cümle olarak, kendi kitabında yazmışlardır? Zira Abdurrahman Bey sizlere samimiyetimle söylüyorum; Allah Rasulü(s.a.v.) in bulunduğu o Mekke müşrikleri, gelen rivayetlerde Lat, Uzza veya Menat için (ki onlar da salih insanlar olarak zikrediliyor) kainatın idaresinde yetki sahibi olduklarını düşünmemişlerdir. Saygılar

  • Mahir erbay

    16.4.2020 11:07:07

    Insani şirke yönlendiren bir yazı Tevhit anlayışına ters. Ne gerek var bunlara. Allah varken ölüden medet ummak niye.

  • EMİN

    16.4.2020 09:33:52

    allah razı olsun çok guzel bir yazı olmuş. kaleminize sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı