Gazeteden haberleri okuyorsunuz. Bazı Batı ülkelerinde bazı şehirlerde Müslüman toplum tarafından yeni yapılmış camilerin minarelerinden ezan okunmasına o beldelerin devletlerince izin veriliyor ve hoparlörsüz ya da hoparlörle ezan okunuyor.
Her açıdan güzel bir gelişme. Elbette aynı zamanda İslam’ı tebliğ için de iyi bir fırsat. Değerlendirilebilirse kıymetli olur.
Bu uygulama aynı zamanda o beldelerin “Hıristiyan şevketi dairesi” yani Hıristiyanlığın hükümdarlık alanı olduğu olgusunu da yavaş yavaş değiştiriyor. İslam şeairinin (İslâm’ın toplumsal dinî motiflerinin) o beldelere ve giderek inşallah tüm dünyaya yayılmakta olduğunu da gösteriyor.
Ya da bir diğer ifadeyle darulharp iken darussulhe dönmüş olan “o” beldeler, bu işaretlerle yavaş yavaş darulislama dönüşüyor.
Ama bu sırada bizde yani İslam beldelerinde, evde kalma uygulaması ve çağrısı vesilesiyle, masum görünen ama şeairi tahrip etmesinden korktuğumuz bazı ilginç uygulamalar oluyor.
Minare belki bir bid’attir ama öyle de olsa bid’a-yı hasenedir. Minarelerden ezan okunur. Buna hangi dine mensup olursa olsun kimsenin itirazı yok ve olamaz. (Yarasa tabiatlı bazı “görünüşte insan”lar tarihte “ezanlar susmalı” demiştir, şimdi de diyor ve ileride de diyecek, onlar ayrı bir grup!)
Minarelerden duyulan sesin kalitesi ve seviyesi gibi hususlardaki iyi niyetli tartışmalar elbette daha iyiye ulaşmak içindir. Bunu da ayıralım.
Ama minareden dua okumak geleneğimizde yok. Daha da önemlisi minare hoparlöründen mahalleye Türkçe vaaz ve nasihat etmek de geleneğimizde yok.
Mahalleliye yönelik olarak “evde kalma çağrısı”nın minare hoparlörü vasıtasıyla yapılmasını belki bir ihtiyaç ya da zaruret yani mecburiyet olarak görebiliriz.
Ama minare hoparlörünün dua ve bilhassa Türkçe vaaz ve nasihat için kullanılması yanlış bir geleneği başlatabilir. Türkçe hutbe ile başlayan yanlış gelenekle hutbeler siyasallaştığı gibi bu yanlış gelenekle minareler de siyasallaşabilir ve din zarar görebilir.
Fakat zararda önemli bir fark var: Hutbenin ve vaazın siyasallaşması camiye gidene ve gitmek isteyene zarar verdi ve veriyor. Minarenin siyasallaşması ise mahalleyi böler. Zira bu uygulama camiye gitmeyen ama cami cemaatinin “gelse keşke” dediği komşuları da rahatsız eder. Arayı daha çok açar.
Bu zarar ise elde edilecek faydadan çok daha büyüktür. Hem akıl için yol birdir: Zarardan uzak durmak faydayı elde etmekten önce gelir.
İşin dinî yönünü bilen Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcıları bunları da elbette bizden iyi düşünür. Ama biz de hatırlatma vazifemizi yapalım. Ta ki elleri güçlensin, kalpleri ferahlasın.