(Ön not: Değerli okuyucular, lütfen bu yazımızı iktidar medyasından başka bir yayın izlemeyen dostlarınıza özellikle ulaştırınız.)
Dünkü yazımızda şu cümleler vardı: “… ‘AKP iktidarını sürdürmek’ diyemiyoruz zira ortada AKP diye bir parti kalmadı. Bunu bilhassa taşra siyasetinde ve aday listeleri üzerinden bakan herkes görüp söylüyor.”
Bugün konuyu açalım.
AKP Ordu İl Başkanı Halit Tomakin önceki gün twitter’da şunları yazdı:
“Yüzyılın seçimine yaklaşık bir ay kaldı. Aday listelerimiz Genel Merkez tarafından ilan edildi ancak İl Başkanı olarak bulunduğum şehirde sorumluluğu üzerinde taşıyan birisi olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza ancak buradan seslenme şansım var çünkü sesimiz ulaştırılmıyor. Ordu halkı aday listelerimize çok ciddi bir şekilde itiraz ediyor. Ordu’da yapılmış bunca işlerin üzerinden böyle bir aday listesi ile milletimizin karşısına çıkmanın, seçim günü akşamı Ordu ilimizde milletvekili seçimlerinde yaşayabileceğimiz riskleri açıkçası üstlenmek istemiyorum. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanım, sesimizi duymanızı ve geldiğimiz noktada istifanın eşiğinde olduğumuzu arz ediyor, takdir ve talimatlarınızı bekliyoruz. Saygılarımla...”
Ardından dün de Partisinin Genel Merkezi tarafından görevden alındı. (Bu, tek adam döneminin karakteristik ürünü olan “sen istifa edemezsin, olsa olsa affını istersin ben de dilersem seni affederim, dilersem de buruşturup atarım” klasiğiydi. Bu kısmını geçelim.)
Bu mesaja ve sonucuna sığ bakışla bakarsak, “Bu, siyasetin kendi normalidir, her zaman her partide olabilir.” der geçeriz.
Ama öyle değil. Birkaç önemli nokta var:
Birincisi: Bu “görevden alma işlemi”nin bizzat Genel Başkan Erdoğan’ın kararıyla mı olduğunu bilemiyoruz. Galiba hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Hâlbuki bilebilmeliydik. Demokrasilerde seçmenin ve parti teşkilatının buna hakkı var.
İkincisi ve daha da önemlisi: Karşımızda “Cumhurbaşkanımıza ancak buradan seslenme şansım var çünkü sesimiz ulaştırılmıyor.” diyen il başkanlarına sahip bir “parti” örneği var.
“Ne var bunda, Erdoğan çok meşgul.” deyip geçemeyiz. Mahalle muhtarından bahsetmiyoruz. Bir partinin il başkanından söz ediyoruz. Parti teşkilatlarında il başkanının bir iç halkasında genel merkez ve genel başkan olur. Elbette normal şartlarda ve normal demokrasilerde ve normal partilerde…
O halde tek izah var: “O dediğiniz ‘parti’lerde olur, AKP parti değil ki. AKP bir devlet. Parti teşkilatlarını -af buyurunuz- ‘kullanan’ bir devlet.”
Bu dindar görünümlü tek parti dönemini ve bu “eski CHP” görüntüsünü 2001’de kurulan AK Parti’nin kurucuları istemiş miydi? Öngörmüş müydü?
En önemlisi de şu: Yukarıda anlattığımız olayı ve durumu, ildeki seçmen dahil kimse bilmiyor, bilemiyor, çünkü iktidar medyasında ve devlet medyasında haber olmuyor.
Başka kanalları ayrıca düşünürüz ama TRT ve TRT Haber bu siyasi olayı ve benzerlerini “AKP zarar görür, seçmen kaybeder” diyerek vermiyor. Varsa yoksa muhalefet eleştirisi yayınlıyor. Amacı da yıkım. Bu açıkça tarafsızlık ihlalidir ve suçtur.
Millet İttifakının 15 Mayıs’ta yapması gereken ilk iş, bu cesaret sahiplerinin defterini “hukukun içinde kalarak” dürmektir.
Sırf bunun için bile iktidar değişmeli…