Son gelişmeler, “Sayışbay avmlerden şikayetçi mi olmuş” modunda yaşayan vatandaşın pek de umurunda değil. Ama biz dürteceğiz ki uyansınlar.
Dün, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin başkan ve üyelerinin, adeta kendilerini Yüce Divan’ın önüne atan cesaretinin kaynağının Beştepe olduğunu Mehmet Uçum’a da atıf yaparak gösterdik.
Uçum’un cesaretinin kaynağını ise AKMHP cumhurunun başkanı Erdoğan’ın oldukça uçuk uçak açıklaması gösterdi:
“Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir. … Anayasa Mahkemesinin kararına karşı Yargıtay da şu anda demiştir ki ‘Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle ilgili bir yaptırımı ben de talep ediyorum.’ Bu talebinin gereğini bekliyor ve bu talebine karşı bunun gereğini yerine getirecek olan merci neresiyse o merciden bu talebini istiyor. Bu parlamentoysa parlamentodan istiyor.”
Ancak ondan önce davranan bazı AKP’liler AYM’ye destek veren açıklamalar yapmıştı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı:
“Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık.”
AKP Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül:
“Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir. … Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir.”
Bu kapsamda en sert tavrı koyan ve adını vermeden Uçum’a “Soros’çu” diyen Şamil Tayyar:
“Mesele gelinen noktada Atalay değil, siyasi tutumlarımız da değil, askeri vesayet dönemini andıran hukuk katliamıdır. Yargıtay kararı dikkatlice okunduğunda bir siyasi muhtıradan söz etmek de mümkün. TBMM’nin Atalay’ın vekilliğini düşürmeyerek görevini ihmal ettiğini söylüyor, ayar veriyor, göreve çağırıyor. Sadece lütfetmiş, AYM üyeleri gibi vekiller hakkında bir suç duyurusunda bulunmamış. Merak etmeyin, bir sonraki hedef vekillerdir. Yıllardır vesayetle mücadele ederken hangi ara yargının balans ayarını içimize sindirir hale geldik, anlaşılır gibi değil. TBMM ayağa kalkmalıdır. Reddetmelidir. Vesayete direnenleri ‘gayri milli’ olarak tanımlayan Sorosçu bürokrata da haddini bildirmelidir.”
Bunun üzerine Erdoğan uçakta onlara da cevap yetiştirdi:
“Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, AYM’ye övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Bizim birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Buralarda kalkıp da birilerine şirin görünmenin anlamı yok.”
Ancak ceza hukuku profesörlerinin Yargıtay’ı eleştiren duruşu ve bilhassa İzzet Özgenç’in şu açıklaması Erdoğan’a biraz fren yaptırmış gibi:
“Etrafınızı saran veya çevrenizde tuttuğunuz ‘hukukçu’ geçinen çakallar yüzünden, somut hukuki sorunlarla ilgili düşüncelerimi size zamanında arz etme ve yönlendirme kabiliyetim ortadan kalkmıştır. … Hukuka geri dönülmesi dışında hiçbir beklentisi olmayan bir kardeşiniz olarak, bir üyesi olduğum toplumumuzun Hukuk alanındaki geleceğiyle ilgili endişelerim dolayısıyla, sizi Anayasanın Cumhurbaşkanına yüklediği ‘Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme’ görevini (m. 104, f. 2) yerine getirmeye davet ediyorum.”
Bunun üzerine olsa gerek Erdoğan şunları söyledi:
“Anayasa bize devlet organlarının düzenli bir şekilde çalışmasını temin etmektedir. Biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız. Tartışmanın çözüm yeri anayasadır.”
Ama devamında yine asıl maksadını ele verdi: “AYM ve Yargıtay arasında yaşanan tartışma yeni anayasa yapılması gereğini bir kez daha teyit etti.”
Sonuç: Bu iktidarla hukuk devleti olmaaaaaz.