Dünkü yazımızda “eli damgalı kolu kuvvetli” olanların, önüne gelene terörist dediği bir ülkede yaşamanın zorluklarına dair iki örnek yazdık.
Bugün de diğer iki kitlesel örneği yazalım ki hak geçmesin ve bu vahim tutumun ne kadar geniş bir kitleyi etkilediği anlaşılsın.
“PKK eşittir HDP” ya da “HDP eşittir PKK” varsayımı sayesinde, memleketin kurumsal muhalefet partisi ve akımı durumunda olan bir parti neredeyse bütün kitlesiyle adeta terörize ediliyor.
Öyle ya “sen de teröristsin” damgasını yiyen bir insan; bir dayanır, iki dayanır, üçüncüde “demek ben teröristmişim, bari böyle diyenleri haksız çıkarmayayım” der ve en azından fikren terörist olur. Üstelik kendince haklı da olur.
Sadece bu basit ve net netice bile “PKK eşittir HDP” ya da “HDP eşittir PKK” varsayımına dayalı damgalamanın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Ama maalesef devlet yetkisi kullananlar bu işin ciddiyetinin farkında değiller ve çok eskiden beri habire damgalayıp duruyorlar. Bu da PKK’yı ve “Kürt meselesi”ni bitirmeye değil büyütmeye hizmet ediyor.
İkinci örnek daha vahim:
Geçen hafta AKMHP cumhurbaşkanı Erdoğan aynen şunları söyledi: “Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, düşünebiliyor musunuz terör örgütünden birini getirip TTB’nin başına koyuyorlar. Bunun adı terör örgütlerinin STK’lara adeta el koyması hadisesidir.”
Cumhurbaşkanı kendisini yargı makamı yerine koymuş. Delilleri toplamış, hükmü vermiş ve açıklamasını yapıyor!
Halkın önemli bir kesimi de maalesef bu açıklamaların aslında siyasî bir beyan olduğunu düşünmek yerine “devletin bütün gizli bilgileri elinde, demek var bir bildiği” diyerek bu peşin hükme kolaylıkla ikna oluyor ve yargısız infazlar başlıyor.
Anlaşılan, “masumiyet karinesi”ni, Anayasa Mahkemesi’nin de başını yemeye hazırlanan bir balık yutmuş…
Ama daha vahimi şu: Cumhurbaşkanı, bütün görev makamları seçimle belirlenen ve Anayasada “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olarak tarif edilen bir sivil toplum kuruluşları grubunun en üst birliğinin başındaki kişinin seçimle geldiğini görmezden geliyor ve öznesi/faili belirsiz bir eylem tarif ederek “birini getirip başına koyuyorlar” diyebiliyor.
Bu örneklerin çoğaltılması mümkün. A- ma yeterli.
İki günlük yazımızdaki dört örnekle varlığını iyi bildiğimiz bu damgalama hastalığının toplumun yüzde kaçını “damgalı …” hale getirdiğini tahmin edebilir misiniz?
Entelektüel birikime sahip insanların yüzde yetmiş sekseninin, devlet kuvvetini bir biçimde ele geçirenlerce bir bahaneyle bir şekilde “terörist” damgası ile damgalandığı bir ülkede yaşamanın zorluğunu hepimiz hissediyoruz.
Sonuçlarını ise yine hep birlikte, güvensizlik, adaletsizlik ve bilhassa “ürün verimsizliği” olarak görüyoruz.
Çare nedir?
Çare münevverlerin ışık yakmasıdır.
Çare entellektüellerin beyin yakmasıdır.
Çare cesarettir. Hakikate sadâkattir…