"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vicdanî Sultan....

Ahmet BATTAL
12 Ocak 2020, Pazar
Bundan yüz sene kadar önce Türkiye Cumhuriyeti denilen devletin başında bir cumhurbaşkanı vardı.

Reformist idi. “Beni illa birilerine benzetecekseniz, meselâ Kanunî Sultan Muhteşem Süleyman’a benzetin” derdi. 

Görünmeyi, konuşmayı severdi. Bir gün bir yerde şunları söyledi: 

***

Bi namussuz, bi alçak, meşrû olmayan bir yaşamla, maalesef, bir kıza, onunla beraber yaşıyor neyse, asit veya kezzap … yüzüne atıyor ve tabiî bir göz gidiyor. Mahkemenin verdiği ceza, ortalama söylüyorum, on üç yıl. 

Şimdi tabiî ben soruşturuyorum. Bana verilen cevap şu; “Kanunun…” diyorlar “en yüksek oranı bu”. Ben de diyorum ki… Bunu da bizim getirdiğimizi söylüyorlar. 

Ben de diyorum ki arkadaşlara, Arkadaşlar siz niye kanun diyerek bize böyle bir cevap yolunu buluyorsunuz? Ben kanundan bahsetmiyorum, ben haktan bahsediyorum, hukuktan bahsediyorum, adaletten bahsediyorum. Siz burada hakkı arayacaksınız, hukuku arayacaksınız, adaleti arayacaksınız (alkışlar). Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa orada bu olayı nasıl değerlendirirsin? Kanunlara mı bakacaksın? Yoksa, böyle bir hak olur mu böyle bir adalet olur mu? Buna mı bakacaksın. 

Onun için buradan ben tüm yargı dünyasına da sesleniyorum; bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil vicdanınızın sesine lütfen kulak verin (alkışlar). Adaletin tecellisini hakta, hukukta arayın. 

Her zaman söylüyorum, benim yolum kanun yolu değil hukuk yoludur. “Hukuk eşittir kanun” değildir. Bir defa bunu iyi anlamamız lâzım. Bu vesileyle bunu burada tekkrarrr hatırlatmak isterim. 

***

Önce hatırlatalım. O dönemde Türkiye’de hâkimler kanunları tam olarak uygularlardı! Hiçbir inisiyatif kullanmazlardı. Kimseden de korkmazlardı!

Ama yine de o cumhurbaşkanı öyle şeyler söylemişti. 

Konuşmasındaki “ortalama on üç yıl” ne demekti? Geçelim.

“Kanunun en yüksek oranı” ile ne kastetmişti? Anlaşılamamıştı, geçelim.

Alkışlayanlar neyi ve niye alkışlamışlardı? Geçelim.

“Kendi kızının başına gelse ne ceza verirdin, sen ona bak” sorusunun, hâkimin tarafsızlığı ve hâkimin kendi kızıyla ilgili dâvâdan çekilme mecburiyeti karşısındaki anlamı da önemliydi, ama onu da geçelim. 

Bu sözleriyle o cumhurbaşkanı kendi devrinin hâkimlerine “TBMM’nin kanunlarını takmayın” talimatı veriyordu. 

Dedik ya “reformist” diye. Haydi onu da geçelim. 

Bu cümleler, o cumhurbaşkanının, üstüne yemin ederek göreve başladığı yürürlükteki Anayasaya aykırıydı. Kendi döneminde kabul edilen Türk Ceza Kanunu’na da açıkça aykırıydı. 

Zira ceza hukukun en temel kurallarından biri, “kanunsuz suç ve kanunsuz ceza olmaz” kuralı idi o zamanlar.

Bu reformist cümleleri duyan hukukçular ve bilhassa “onun hukukçuları” şaşırdılar. 

Zaten cevap gecikmedi. Kendi atadığı Adalet Bakanı “Yargı hiçbir yerden ve kimseden emir almaz. Yargının emir alacağı tek yer Anayasa’dır ve kanunlardır. Yargı sadece hukukun emri altındadır.” dedi ve reforma direndi.

Bu reformcu görüşleri sebebiyle o cumhurbaşkanının lâkabı “vicdanî …” oldu. 

O cumhurbaşkanının adı ne miydi? Bilirsiniz canım…

Ne muhteşem günlerdi o günler! 

Hey gidi hey…

Okunma Sayısı: 3061
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı