Bugün, şimdilik, milletin içinden ve arasından, bir şekilde, seçildiniz, dikeltilip ba’s olundunuz ve meb’us oldunuz.
Ama eğer vazifenizin hakkını uyanıklıkla ve hakiki “dik duruş”la vermezseniz, büyük gün olan o “ba’sü badel mevt” gününde yeniden diriltilip ba’s olunup da sizi b’as edenin huzuruna çıkarıldığınızda bugünkü meb’usluğunuzdan utanacaksınız.
Gelin bu utançtan kendinizi de sizi seçenleri de kurtarın.
Evvela Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Muhterem Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş…
Üyelerinizin ve onlardan biri olan Can Atalay’ın hakkını korumak konusunda sizin vazifeniz büyüktür.
Susmaya devam ederseniz mesulsünüz.
Hem unutmayın, “bugün bana yarın sana” demişler.
Eğer yürütmenin başından korkuyorsanız yazıklar olsun size. Zira bulunduğunuz makam korku makamı değildir. O yüce Meclis, içinden türkü söyleyerek, ıslık çalarak geçilecek türden bir mezarlık da değildir.
Saygıdeğer Başkanvekilleri Gülizar Biçer Karaca, Celal Adan, Sırrı Süreyya Önder ve bilhassa muktedir hukukçu Bekir Bozdağ…
Meclisinizin var ettiği bir yetkiyi sizin adınıza ve millet adına kullanan Anayasa Mahkemesinin ısrarla ve neredeyse oybirliğiyle aldığı kararları “takmayan” bir Yargıtay 3. Ceza dairesi var ve siz habersizmiş gibi davranıyorsunuz.
Görmezden gelmeye devam edemezsiniz. Eğer ederseniz yakında mahcup olacaksınız. Kafanızı asıl işte o zaman kuma gömmek isteyeceksiniz. “Keşke toprak olsaydık da…” diyeceksiniz.
Bizden söylemesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer İdare Amirleri Sermet Atay, Hasan Turan, Fehmi Alpay Özalan, İbrahim Eyyüpoğlu ve Salihe Aydeniz…
Sizi yok sayamayız. Siz de varsınız.
Bizi dünyaya rezil eden bu kötü gidişatın sorumlularından biri de sizlersiniz. Vazifeniz, Meclisin bozulan kahve makinelerini tamir ettirmek değildir.
Birileri bizimle Avrupa’nın ve Hür Dünyanın arasını bozmaya çalışıyor. Bu sebeple kumpas üstüne kumpas kuruyor. AİHM’in yargı yetkisini kaldırmaya ve Türkiye’yi dünya liginden dışlamaya çalışıyor. Siz bu arızaya mani olmazsanız, korkarız ki başaracak.
Ve Kâtip Üyeler Mustafa Bilici, Kurtcan Çelebi, Yasin Öztürk, Elvan Işık Gezmiş, Rümeysa Kadak, Mahmut Atilla Kaya, Adil Biçer, Muhammed Adak, Havva Sibel Söylemez, Asu Kaya ve Sibel Suiçmez…
Sizlerin vazifesi sadece hamamın namusu olan Meclis tutanakları değil.
Hamamın sahibi olan milletin kalbinin tutanaklarının namusu da size emanet.
Sizin temsil ettiğiniz millet adına karar veren Anayasa Mahkemesinin kararlarının namusu da sizden sorulacak.
Ne cevap vereceksiniz?
“Biz görmedik, duymadık, zaten görevlerimiz arasında yoktu” mu diyeceksiniz?
Böyle demekle o büyük hesaptan kurtulacak mısınız?
Ve geriye kalan 585 milletvekili…
Adlarınızı tek tek yazmıyoruz. Ama tarih yazacak!
Ya siz, öldünüz mü?
“Ölmeden önce ölünüz” nasihatini yanlış mı anladınız?
Uzaktan kumandalı robotlar mısınız?
Üyelerinizin namusunu korumanın ne demek olduğunu düşünmez misiniz? O namus sizin de namusunuz değil midir?
Yargıtay’a söz geçirecek bir gücünüz yok mu?
Hani siz “kanun koyucu” idiniz?
Koyun kanununuzu. Vurun kılıcınızı. Kesin bu düğümü.
Unutmayın ki mesele meb’us Can Atalay değil. Mesele sizsiniz.
Hayır, mesele siz de değilsiniz. Sizi ba’s edenlerin hakkının da bir sahibi var. İşte o Hak’tan korkunuz.
Unutmayınız ki “her gelecek yakındır”…