"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medeniyetler Köprüsü

Ahmet ŞAMİL
10 Ekim 2021, Pazar
Son yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerine Müslüman ülkelerden çok sayıda mülteci geliyor. Fransa’nın hal-i hazırda azımsanmayacak bir düzeyde olan ve gittikçe artan bir Müslüman nüfusa sahip olduğunu da hesaba katınca Avrupa Birliği’nin büyük ülkelerinde Müslüman nüfusunun arttığı gözlemleniyor.

Pew Araştırma Merkezi’nin projeksiyonlarında; sıfır göç, orta seviye göç ve yüksek göç senaryolarına göre AB’de 2050 yılında Müslüman nüfusunun 35 ilâ 75 milyon arasında olması bekleniyor.1 Son yıllardaki Suriye ve Afganistan olayları da göz önünde bulundurulduğunda mülteci ve göçmen Müslüman sayısının da yakın zamanda azalması beklenmiyor.

Tabiî ki AB’li siyasetçiler de vatandaşlar da bu verilerin farkında ve buna bağlı bir takım tedirginlikler yaşıyorlar. Bunların en önemlisi de göçmen ve mültecilerin yanlarında getirmelerinden korktukları “radikal İslâmcı” fikirler. Bu çekincelerin haklılık payı da yok diyemeyiz maalesef. Çünkü günümüzde İslâm ülkelerindeki bazı akım ve hareketler; AB’nin kabul ettiği, demokrasi, hürriyet ve insan hakları gibi temel değerleri İslâm diniyle taban tabana zıt sanıyor ve bunları Batılı devletlerin kontrol amaçlı dayatmaları olarak görüyor.

Bunları neden anlattık?

Türkiye’nin AB ile yakın müttefik ve hatta uzun vadede üye bir devlet olmasının gerekliliği fikrinin delillerini uzun zamandır köşemizde yazıyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz husus da yine bu fikirlerimize destek oluyor. Şöyle ki:

Bazı AB’li araştırmacılara göre, AB’de hızla artan Müslüman nüfusla birlikte ortaya çıkabilecek “radikal İslâm” tehlikesine karşı Türkiye’nin üyeliği büyük önem kazanıyor. Bir yandan demokrasi ve insan hakları değerlerini tam idrak ederek kabul etmiş ve AB üyesi olmuş bir Türkiye, İslâm dünyasına bu değerlerin İslâm’a zıt olmadığı mesajını verecek ve bunun faydalarını kendisi gördükçe hem Avrupa’da hem de Avrupa dışında yaşayan Müslümanlara örnek olacak. Öte yandan da Avrupa Birliği bazı çevrelerce kendine takılan “Hıristiyan Kulübü” lâkabından kurtulacak ve İslâm’a aykırı olmayan bazı cihanşümul değerleri Müslüman çevrelere de yayabilecek. 2

Önümüzdeki 30 yılda AB’de yaşayan Müslüman nüfusunun ciddî rakamlara ulaşmasının etkilerinden biri de şüphesiz AB’de yaşayan Müslümanların oluşturduğu bir “Avrupalı Müslüman” bilinci olacaktır.

Bu bilincin, korkulduğu gibi aşırılık ve “Batı” karşıtlığı gibi çatışmacı ve bölücü fikirlerden uzak olabilmesi için AB ve Türkiye ilişkilerinin oynayacağı rol büyük önem kazanıyor.3 Çünkü AB’nin de kabul ettiği üzere Türkiye’de radikal İslâmî akımlar Arap ülkeleri ve Afganistan’a göre çok daha az destek görüyor ve hatta siyasî olaylara göre değişmekle birlikte bazı dönemlerde Türkiye’de İslâmî kesimler AB destekçisi de olabiliyor.

Bu konuda Yeni Asya’nın duruşu bellidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin de belirttiği üzere İslâm dini eski semavî dinlerin bozulmamış güzel yönlerini de içinde bulundurmaktadır.

Hal-i hazırda AB tarafından kabul edilen ve İslâm’a da aykırı olmayan demokrasi, hürriyet ve insan hakları gibi değerler İslâm Ülkeleriyle buluşturulduğunda bunun iki sonucu olacaktır: Avrupa medeniyeti özellikle sosyal hayatında yaşadığı eksiklikleri bu sayede giderme yoluna girecektir. İslâm dünyası ve Müslümanlar da kendi dinleriyle zıt düşen totaliter zulüm rejimlerinden kendilerini kurtaracaktır inşallah.

Bediüzzaman, 1910 yılında su sözleri sarf etmiş: “Osmanlı hükümeti Avrupa ile hâmiledir. Avrupa gibi bir hükümeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak”.

Oldukça iddialı görünen bu tahminin birinci kısmı yani Osmanlı’nın topraklarında Avrupa medeniyetinin hâkim olması durumu açık bir şekilde gerçekleşmiştir.

İkinci kısım da kaçınılmaz durumdadır. Bugün Balkanlar’da yaşanan veya ulaşılmaya çalışan standart, -her ne kadar Rusya’nın nüfuzu halen etkisini gösterse de- Avrupa Birliği değerleri ve demokrasidir. Ülkemizde de 1950 sonrasında, yani bugünkü AB ve Avrupa Konseyi yapılarının temellerinin atılmaya başlanıldığı yıllardan bu yana, Türkiye’nin siyasî yaşantısında, bu kurumların değerlerine yaklaşmaktan veya uzaklaşmaktan kaynaklanan inişler ve çıkışlar yaşanmıştır. Çıkışlarımız da hep bu yapılara samimî olarak yaklaştığımız zamanlarda gerçekleşmiştir (Bu çıkışların zirvesinin AB’ye en yakın olduğumuz 2007-2010 seneleri civarı olduğunu destekleyici veriler mevcuttur).

O halde Türkiye için AB üyeliği değişmez ana hedeftir. İç siyasette yeni pozisyonlar elde edenler bunu da hesaba katmalıdır.

Kaynaklar:

1- https://www.pewforum.org/2017/11/ 29/europes-growing-muslim-population/ 

2- https://www.swp-berlin.org /publications/products/fachpublikationen/Heinz_Kramer_ks.pdf 

3- Ibid. 

Okunma Sayısı: 957
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı