Sevmek; yaşatmak ve geliştirmektir.
Yaşamak; harekettir, anlamlı yol almak için plandır, programdır. Program doğrultusunda çabadır, emektir.
En kolay ve en çok yapılan şey; şikâyettir. Şikâyet; âciz, zavallı ve elinden bir şey gelmeyenlerin silâhıdır. Ne yazık ki toplum olarak en çok yapılan davranıştır. Oysa yapılması gereken; karanlıktan şikâyet etme yerine bir mum yakmaktır.
Bu arada; özeleştiri yapmak ve bu eleştiri doğrultusunda hareket etmek, karanlıktan çıkmanın yegâne yoludur.
Değişim; dıştan değil içten, uzaktan değil yakından, sözden değil özden; aklın rehberliğinde gönülden yapılan olumlu yönde farklılaşmadır.
Ne var ki; her şeyin kolayı tercih ediliyor, suya sabuna dokunmayan “pis insan” durumuna düşülüyor. Adeta güç karşısında üç maymun oynanıp “Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum.” deniliyor. Çoğu zaman gerçeklikten uzak; maskeli baloda oynar gibi gerçek yüzler saklanıyor. Bilinmelidir ki; gerçek dost yerine göre acı söyleyendir.
Hiçbir başarı; tesadüf değildir. En çok yapılan yanlış, bahane bulmak ve suçlamaktır. Bilinmelidir ki; sevmek, söylemden ziyade eylemle gösterilen bir duygudur. Toplum genel anlamda; kolaycı, hazırcı eğilimindedir. “Çayın taşı ile çayın kuşunu vurmak”, “Bedava sirke, baldan tatlı” sözleri, bu durumu anlatan deyimlerdir.
Yapılması gereken ilk iş; kendini, konumunu, görev ve sorumluluklarını tanımlamaktır.
İyi insan; ahlâklı, bilgili, çalışkan, hatalardan ders çıkarıp düzelten insandır.
Hep istiyoruz, duâ ediyoruz. Duâ önemlidir. Önemli olmasa, yaradan “Duânız olmazsa; ne ehemmiyetiniz var” der miydi? Ancak, makbul duânın; kavli duâ ile birlikte fiili duânın olduğu unutulmamalıdır.
İnsanın kendisine yapacağı en büyük iyilik, maddî ve manevî donanımını sağlamaktır. Bildiği doğru yolda, tek başına bile kalsa; sabırla, metanetle yürümesidir. İnanmışlık ve bu doğrultuda adanmışlık, alt edilmesi mümkün olmayan en güçlü silâhtır. Zafer; başkalarının zayıflığında veya gücünde değil, kendi gücünde ve kararlılığında aranmalıdır.
Geçmişin kazanımlarıyla övünmek ve teselli bulmak, daha ileriye yol açmamak ideolojik körlüktür.
Dünya arenasında ekonomik, teknolojik ve bilimsel yarışlar devam etmektedir. Günümüzde zafer, kılıç gücünden ziyade; beyin ve ekonomik güçle kazanılmaktadır. Ekonomik hürriyeti olmayan ülkelerin, siyasî ve kültür hürriyetleri de olamaz.
Esas olan; öncelikle iç barışı sağlamak, insan kaynaklarına yatırım yapmak, adaleti sağlamak, gelişim ve değişime ayak uydurmaktır. Gücünü dış dinamiklerden ziyade, iç dinamiklerle elde etmektir.
İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Yaşadığınız yeri Cennet gibi yapma çabasında olmadıkça; Allah’tan Cennet beklemek manevî körlüktür.