İman hem nurdur, hem kuvvettir. Adanmış bir yüreği, hiçbir engel hedefine ulaşmaktan alıkoyamaz. Böylesine bir yürek; M. A. Ersoy gibi, “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım” demez mi?
Bir takdir ile getirildiğimiz, dünyadan bir takdirle de ayrılacağız. Bütün mesele yaşadığımız anı insana yakışır tarzda yaşamaktır.
İnsan masum olduğu kadar hür ve güçlü, suçlu olduğu kadar esir ve zayıftır. Ayrıca, her şeyin bir bedeli olduğu unutulmamalıdır. Onurlu ölmeyi göze almayanların, hür yaşamaya hakları yoktur. Onun içindir ki; “Hazır ol cenge, ister isen sulhu salâh” denilmiştir. Cesur bir kez, korkak her gün ölür.
En büyük düşman cehalettir. Cehaletle mücadele silâhla değil, ikna ve bilgi ile olmalıdır. Elbette bir hazine üzerinde yaşayan insanların herkesten daha fazla çalışma ve uyanık olma sorumlulukları vardır. Devletin dini adalettir. Onun için “Adalet mülkün temelidir.” Adalet yoksa devlet yoktur, devlet yoksa hak hukuk ve güvenlik yoktur.
Günümüzde en büyük tehlike; siyasî körlükle toplumu kutuplaştırmak ve düşmanlaştırmaktır. Demokrasilerde partiler, ülke ve toplum menfaatini dikkate alarak hizmet için yarışır. Unutulmamalıdır ki; hiçbir şahsî menfaat kardeşlik, dostluk ve barış kadar değerli değildir.
Erdemli ve nitelikli bir yönetimin temel ölçütü; denetlenebilir, sorgulanabilir ve hesap verebilirliktir. Eğer bunlar yoksa, demokrasiden söz edilemez. Hiç kimse devlet hizmetinde şahsî hesabından harcama yapmamaktadır. O halde tüyü bitmemiş yetim hakkının bin defa ölçülüp, bir defa harcanma hakkı vardır. Asla israfta itibar aranmamalıdır. İsraf; başkasının hesabından yapılıyorsa haram, kendi hesabından yapılıyorsa günahtır. Tutarlılık; söylenilen söz ile, yapılan eylemin örtüşmesidir. Kimse aklını başkasının cebine koymamalıdır.
Siyaset; mal mülk edinme aracı olmamalıdır. “Bal tutan parmağını yalar”, “üzümünü ye bağını sorma” sözleri zihinlerden çıkarılmalıdır. Parola; “biz muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur” olmalıdır.