İsrail’de son yıllarda, Başbakan Binyamin Netanyahu hakkındaki yolsuzluk ve dolandırıcılık davaları gündemde.
Yargılama sürecindeki Netanyahu’nun 1 Aralık 2025’teki “uzlaşıyı teşvik etmek için af talep etmesi,” İsrail kamuoyunun heterojenliğini derinleştiren ve tartışmalı bir siyasî hamle niteliğinde.
ABD başkanı Donald Trump’ın 13 Ekim 2025’te İsrail Parlamentosu’ndaki konuşmasında “Netanyahu için aklama” çağrısından birkaç hafta sonra, “Netanyahu 111 sayfalık bir belgeyi Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a sundu.”
“Rüşvet ve dolandırıcılık suçlamaları sebebiyle af talep ettiği” BBC News’deki 1 Aralık 2025 tarihli haber videosunda Netanyahu’nun “mahkemede masumiyetini kanıtlamanın kişisel çıkarına olduğunu, bizi parçalayan, bölünmeleri derinleştiren, anlaşmazlıkları körükleyen davayı kısaltmanın ve derhal sonlandırılmasının da ulusal çıkarlara uygun olduğunu savunması ile gerginliğin azaltılarak ülkemizin acilen ihtiyaç duyduğu uzlaşmayı teşvike yardımcı olacağını” söylemesi, İsrail toplumunda şiddetli tartışmalara yol açarken, kutuplaşmayı da arttırdı.
Cumhurbaşkanlığı’ndan Netanyahu’nun 111 sayfalık belgesini “sorumlu şekilde değerlendireceği” açıklandı. “İsrail’de Cumhurbaşkanı hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip. Ancak istisnaî durumlarda, kamu yararına gördüğü takdirde yargılama süreci tamamlanmadan da bu yetkisini kullanabilir.” Dönemin Cumhurbaşkanı Haim Herzog “1984’te benzer bir davada af yetkisini kullanmıştı. Ancak o davadaki sanıklar suçlarını kabul etmişlerdi.” Bugün ise, “ülke tarihinde ilk defa bir Başbakan rüşvet, yolsuzluk, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanmayla yargılanıyor.” Ve Netanyahu suçlamaları kabul etmeden, af talebinde bulunuyor. Dolayısıyla Netanyahu’nun talebi, birçok muhalif tarafından kabul görmüyor ve eleştiriliyor. Af talebiyle, İsrail toplumunda bölünmüşlüğü önleyebileceğini iddia eden Netanyahu, tam aksine toplumsal ayrışmayı derinleştiriyor.
Bazı medya kuruluşları ve siyasî çevreler, Netanyahu’yu “hukukî sorunları kendisinde uzak tutmak için uzun süre iktidarda kalarak Gazze’deki işgali ve diğer bölgesel çatışmaları uzattığı ve kalıcılaştırdığı”na dair eleştiriler yöneltiyor. Yine “Covid-19 salgını ve avukatlarının da çok sayıdaki dilekçesi dava sürecini uzattı. Ayrıca Gazze, Suriye, Lübnan, İran ve Yemen’le savaş/çatışmalar gibi artan diplomatik ve güvenlik endişeleri de Netanyahu’nun iktidar ve dava sürecinin uzamasına yol açtı.”
Netanyahu’nun Suriye konusunda ABD’yle ters düşme riski de mevcut. Axios haber sitesinin 01 Aralık 2025’teki haberine göre “iki üst düzey ABD’li yetkili, Trump yönetiminin İsrail’in Suriye’ye yönelik tekrarlanan saldırılarının ülkeyi istikrarsızlaştırma ve İsrail-Suriye güvenlik anlaşması umutlarını baltalama endişesi taşıdığını” bildirdi. Yetkililerin “Bibi’ye bunu durdurması gerektiğini söylemeye çalışıyoruz. Çünkü böyle devam ederse kendini yok edecek” dediği açıklandı. Böylece ABD’nin Netanyahu’yu bile gerektiğinde gözden çıkartabileceği anlaşılabilir. Dolayısıyla Netanyahu’nun suçlamaları kabul etmeksizin af talebini, ABD’nin Suriye’deki tutumuna bağlayanlar da var.
Halbuki, Netanyahu 13 Kasım 2025’te Times of Israel gazetesindeki mülâkatında “saçma davada suçu kabul etmek zorunda kalırsa af istemeyeceği”ni söylemişti. Elbette bunda, Trump’ın 12 Kasım 2025’te Herzog’a “haksız yargılanması sebebiyle Netanyahu’nun affını isteyen bir mektup yazması” etkili oldu.
Suçlu bulunursa, siyasî kariyeri zedelenecek Netanyahu’nun birden bire af talebi, İsrail’de 2026 Sonbaharı’nda yapılacak seçimlerin, davanın seyrine göre öne alınabileceği ihtimalidir. Ayrıca, “muhalefet lideri Yair Lapid, Herzog’dan, Netanyahu’nun derhal istifa etmediği takdirde, affedilmemesini istedi”.
Şimdi Herzog, olağanüstü bir taleple karşı karşıya. “Netanyahu’nun daha önce hüküm giymemiş olması şartıyla muhtemel affı karşısında, İsrail toplumu kaygılı. Seçimleri kaybetmesi halinde, Netanyahu’nun da, Beşar Esed gibi ülkesinden kaçması/terk etmesi de beklentiler arasında.